Sevmiyorum bir güne sığdırılmış sevgileri ve yazmak gelmiyor içimden o günü adı ne olursa olsun. Ama olmuyor, adet olmuş ya, yazmak zorundayız yalan da olsa, yapmacık da olsa yazmak zorundayız köşemiz varsa ve hele de adımız yazara çıkmışsa.

Son zamanlarda moda oldu siyasetçilerin hemen her gün bir bahaneyle mesaj yayınlaması ve bizlerin de belli günlerle ilgili bir şeyler yazmamız. Dün de öyle günlerden biriydi, Anneler Günü'ydü. Yazmak farz değil ama yazacağız. Yüzümüz olmasa da yazacağız.

Sahi, bizim, biz erkeklerin kadına yaptığımız onca haksızlıktan, kabalıktan ve kimi zaman da vahşetten sonra annemizin de bir kadın olduğunu unutarak senede bir gün anne yani bir başka ifadeyle kadın kutsamasına yüzümüz var mı? O yolda yolakta laf attığımız, sıkıştırdığımız, taciz ve tecavüz ettiğimiz, vurup hırpaladığımız ve hatta öldürdüğümüz kadının da bir annenin kızı ve aynı zamanda bir anne adayı olduğunu hatırımıza getirmeden anne kutsamasına soyunmak biz erkeklerin hakkı mı?

Taciz ve tecavüz edilen, sıkıştırılan, vurulan, dövülen, hırpalanan ve sonunda öldürülen her genç kızın, her kadının arkasından bir annenin ağladığını kaçımız zamanında hatırladık? Başka annelerin acısına kulağını tıkayanların kendi annesine senede bir gün sevgi ve saygı şiirleri okuması ne kadar samimi bir ruh halidir ve ne kadar makbuldür, hiç düşündük mü?

Anne sevgisine giden yol kadına saygıdan geçer. Her anne bir kadındır ve her kadın anne olmak üzere yaratılmıştır. O goncayı açmadan solduranlar ya da dalından zamansız koparanlar, size sesleniyorum, bugün bizim annelerden ve kadınlardan özür dileme günümüzdür

Anneler affedin bizi.

BİR DOSTUN ARDINDAN

Tam 47 yıl önce tanımıştım bir baharda, 47 yıl sonra yine bir baharda kaybettim o 47 yılda sevgisine doyamadığım dostumu. Ben İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeydim o da 19 Mayıs Lisesi'ndeydi. Bir ülküye beraber gönül verdik ve o çetin yolda beraber yürüdük 47 yıl süreyle. Köksal Piyade, Adem Bilir, Aykut Eroğlu, Atilla Sönmez, Murat Küçük, Ali Kumbasar, Cahit Koç, Süleyman Salur, Rasim Özel, Turan Koç, Şükrü Özgür ve hepsini burada yazamayacağım birçok yürekli ve sevdalı genç. Önce Ali terk etti bizi, sonra Rasim, sonra Murat, sonra Adem ve şimdi de Halim.

Daha iki ay önce konuşmuştuk, sapasağlamdı, sesi her zamanki gibi alabildiğine canlıydı. Hastalığını bir ay önce Atilla'dan duymuştum. Umursamıyordu, 'iyiyim' diyordu, morale muhtaçken bize moral veriyordu. Acı haberi önceki gün de Köksal verdi. Yaşlanmanın kötü tarafı yüreğin her geçen gün daha fazla dost acısıyla dağlanması galiba…

Halim Düzgün, adı gibi halim selim, soyadı gibi düzgün bir insan ve benim için değerli bir dosttu. Nur içinde yatsın.