Kimler geldi,
kimler geçti...
Dün, ikisi Samsun'da
biri Tekkeköy'de
üç cenazedeydim...
İki camide de
büyük bir cemaat
vardı...
10-15 kişiyle,
hatta Saathane Meydanı'ndan toplanan
hamallarla kaldırılan
zengin cenazeleri de gördüm...
Dünkü kalabalıkların
mesajı ise farklıydı...
Anlayabilenlere
elbette...
Bugünkü "Gönülleri kazanmak" adlı öykümü,
Allah'ın rızasını kazanmak için
yardım elini uzatanlara
ithaf ediyorum...
* * *

Mustafa Bey, evden işyerine giderken,
içinde tuhaf bir his vardı.
"Hayırdır inşallah"
deyip,
dalgın dalgın
yürüyerek şehrin en büyük tuhafiye mağazası olan
işyerine gitti. Mağazanın
kepenklerini
"bereket " duası okuyarak
açtı. Çalışanlar
henüz gelmemişti.
Masasını düzeltirken,
işyeri telefonu çaldı. Bankadan arıyorlardı.
O gün yüklü miktarda
bir çek ödemesi olduğu
hatırlatıldı. "Biliyorum, hazır eder etmez gönderiyorum" dedi ama
bir hayli açığı vardı. "Allah büyüktür" dedi içinden...
Bu sırada, mağazanın kapısında bir yaşlı kadın ile bir kız çocuğu göründü. Kadın, çekingen adımlarla
masaya yaklaştı. Mustafa Bey, "Hayırdır anacığım"
diye sordu. Daha sonra da onu sandalyeye oturttu. Kadın da
beraberindeki 13-14 yaşlarındaki
torununu dizine aldı. Mustafa Bey,
"Çay içer misin?" diye sordu. Kadın yutkundu. "Sağol evladım" dedi.
Mustafa Bey, itiraza rağmen diyafondan
üç çay söyledi. O sırada her sabah mağazaya uğrayan
simitçi de kapıdaydı. İki de simit aldı kadın ve torununa. Kendisi diyabet hastasıydı. Simit yediğinde şekerini artırıyordu. Yaşlı kadın,
çok mutlu olmuştu ama asıl derdini
nasıl anlatacaktı? Mustafa Bey, tekrar sordu: "İsteğiniz nedir? Yaşlı kadın,
utana sıkıla, "Bu anlattıklarıma inanmayabilirsiniz ama
bizi Düzmahalle'de tanımayan yoktur. Orada herhangi birine bizi sorabilirsiniz" diye söze
girdi. Yaşlı kadın, oğlunun bütün servetini
kumara verdikten sonra kayıplara karıştığını,
gelininin de evi terk ettiğini
söyledi. Kendisi kocasından kalan
emekli maaşıyla kira ödüyor, torununu okutuyor ve kalan parayla da
geçinmeye çalışıyordu. Yaşlı kadın,
derin iç çekti. Mustafa Bey, elini
cebine attı, para çıkarmaya
kalkışırken, yaşlı kadın
ellerini sallayarak "olmaz" işareti yaptı. Mustafa Bey, şaşırmıştı. Yoksul yaşlı kadın kendisinden
ne istiyordu acaba?.. "Biz, senin iyi bir insan olduğunu biliyoruz. Zaten rahmetli kocamdan
da sizin adınızı çok duymuştum" Mustafa Bey, iyice meraklandı ama sözün bitmesini bekledi.
"Torunum, lisede okuyor. Okula gidiyor, öğle saatlerinde geliyor. Öğleden sonra
sizin mağazanızda çalışarak kendi harçlığını çıkarsa. Hem eve de destek olur. Kız çocuğudur. Her yerde çalıştıramazsın bu zamanda" dedi. Mustafa Bey, "Çocuk çalıştırmak yasak anacığım" diye itiraz edince; yaşlı kadın, "Kızım deseniz ne olur?" diye sordu.
Bu fikir Mustafa Beyin de hoşuna gitti. Rahmetli eşinin adını sordu 70 yaşlarındaki
yaşlı kadına. Hatice nine, oturduğu sandalyede birden bire gurur abidesi kesildi. "Hakyemez Mehmet derlerdi oğlum"
Mustafa Bey, "Başkomiser olan mı?" dedi. Kadın, başını salladı. Mustafa Bey,
yerinden kalktı kadının ellerini öptü. Hakyemez Mehmet, onu büyük bir beladan kurtarmıştı. Çevresinde dürüstlüğüyle tanınan onurlu bir adamdı.

Mustafa Bey, kıza adını sorduktan sonra
"Tamam Ayşegül,
yarından itibaren işe başlıyorsun" dedi ve yapacağı işe karşılık ona haftada 250 lira ödeyeceğini söyledi. Hatice teyze, torununun ne iş yapacağını sordu. "Kumaşların tozunu
falan alır" dedi Mustafa Bey, ama ona asla bunu yaptırmayacak, muhasebe bölümündeki boş masada derslerine çalışmasını sağlayacaktı. Yaşlı kadın, "Allah işini gücünü rast getirsin" diyerek, torunuyla
mağazadan çıktı.
Mustafa Bey de çok mutlu olmuştu. Ama ödeyeceği çek aklından çıkmıyordu. Beklediği paralar da gelmemişti. Öğleden sonra olmuştu. Bankadan yeniden aradılar. Mustafa Bey, ne yapacağını bilmiyordu. Çekin arkası yazıldığında
ticari itibarı zedelenecekti. Birkaç arkadaşına telefon etti. Onlar da sıkıntıda olduklarını söyledi. Bankanın kapanmasına bir saat kadar vardı. Canı sıkkındı. Kara kara düşünürken,
içeriye "Baba Yavuz" girdi. Mustafa Bey, Baba Yavuz'u çok severdi ama
onun nüktedanlığını çekecek durumda değildi. Baba Yavuz, "Koçum bir derdin mi var, çözelim"
dedi. Mustafa Bey, Baba Yavuz'un gönlünün zengin
cebinin fakir olduğunu biliyordu. "Derdimin dermanı sende değil Baba" dedi. "Söyle kardeşim,
canını sıkan biri varsa dövelim, para istiyorsan verelim" deyince;
Mustafa Bey, gayriihtiyari kahkaha attı. Baba Yavuz, bozulmuştu. Elindeki bond çantayı masaya doğru uzattı. "İçinde 200 bin lira var. İstediğin kadar al, paran olunca geri verirsin. Rahmetli babamdan miras kalan köydeki çorak araziyi sattım" dedi.
Mustafa Bey, "Baba, şakası bile olsa güzel" dedi. İnanmamıştı. Baba Yavuz, çantanın içini açtı. Banknot destelerini saydı. Tam tamına 200 bin lira vardı. Mustafa Bey, hayal gördüğünü sandı. Eksiği de
tam bu kadardı.
Baba Yavuz'a sarıldı. "Seni Allah mı gönderdi Baba?". "Yok" dedi Baba Yavuz,
"Rahmetli Hakyemez Mehmet'in karısıyla torununu gördüm yolda. Hal hatır sordum. Senin, torununu işe aldığını söyledi. Çok dua ettiler. Ben de sana aferin demeye gelmiştim"
Mustafa Bey, ne diyeceğini bilemiyordu. İşyerini açar açmaz
mağazaya giren yaşlı kadın, onun hayatını kurtaran Hakyemez Mehmet'in eşiydi. Cebinde en çok 100 olan Baba Yavuz, 200 bin lirayı çıkarıp kendisine vermişti. İnanılacak gibi değildi.
Baba Yavuz, onun ruh halini anlamıştı. Omzuna vurdu. "Koçum" dedi. "Temiz kalpli olanları, Allah hiçbir zaman bunaltmaz"...

* * *
Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...