Avrupa'nın bizi kıskandığı noktalardan biri de müteahhit sayımız.
Cumhuriyet Gazetesi haberine göre Almanya'da müteahhit sayısı 3 Bin Beş yüz, tüm Avrupa'da en fazla 60 Bin iken Türkiye'deki müteahhit sayısı neredeyse 450 Bin!

**

Geçtiğimiz günlerin en önemli gündem maddesi şüphesiz İzmir'de yaşanan ve son rakamlara göre 114 insanımızın hayatını kaybettiği Ege depremiydi. 6.9 şiddetindeki bu deprem 2011 yılındaki 7.2'lik Van depreminden sonraki en şiddetli deprem olmanın yanında 2020 yılında dünyadaki en ölümcül deprem olma unvanını da aldı. Yazının girişinde göndermeli olarak verdiğim müteahhit sayısı elbette kalitesizliğin sayısal yansıması.

**

Dövizin ve maliyetlerin giderek arttığı ülkemizde üreticiye iki seçenek kalıyor. Üretmemek ya da daha kalitesiz üretmek. Rakının sahtesinin bile daha ucuz olsun diye zehirli metil alkolden yapıldığı ülkemizde binaların kalitesiz malzeme ve işçilikle üretilmesi sürpriz değil. 99 büyük Marmara depremi sonrası deprem yönetmeliğinin çok iyi olduğu söyleniyor. Sorun, pratikle yönetmeliğin bir türlü uymaması. İzmir'de yıkılan binaların müteahhitleri tutuklandı. Bakıyoruz, yaşlı başlı adamlar. Seneler önce yaptıklarının bedelini ancak ödüyorlar.
Hiç yoktan iyidir elbet. Ancak bu olaylar bize bir şeyi öğretiyor.
Türkiye'de kuralların, en azından deprem konusunda uygulanma eşiği bir binanın enkazında 30 kişinin can vermesi. Bu eşik ne kadar düşükse ülkelerin gelişmişlik düzeyleri o oranda yükseliyor. Biz yakınında bile değiliz.

**

İzmir'deki depremle ilgili bir diğer konu ise belki yıkılan değil ama oturulamaz hale gelen binalar arasında yeni yapılan, 1-2 yıllık binalarında olması. Dar gelirlinin konut alacak tasarrufa ulaşması zaten imkânsız. Ancak düşünsenize, orta gelirli bir aile tüm ömürleri boyunca birikim yapıyor, konut alıyor ve bu konutun onların mezarı olup olmayacağı, ne kadar dayanıklı olduğu belli değil.
Bu kabul edilebilir bir durum değil. Marketten aldığımız bir ürün nasıl ki sağlığımızı etkilediğinden, üretim tarihi, son kullanma tarihi ve ürün içeriği pakette yazıyorsa tüm birikimimizi harcayarak satın aldığımız bir konutunda bileşenlerini, malzeme kalite ve markasını, zemin değerlerini, deprem dayanım parametrelerini bilmek hakkımız. Ancak standart hale gelmiş böyle bir uygulama yok. Ülkemizde müteahhitliğin bir yasası bile yok. Konutu size satan emlakçının tatlı sözlerine ve binanın havalı dış cephesine inanmak zorundayız.

**

'Devlet denetim yapmıyor, hükümetler, yerel yönetimler suçlu.' Peki biz? Hükümeti ve yerel yönetimleri seçen biz çok mu masumuz? Dere yatağına bina yapanlar, uygun olmayan yapılaşmaya ruhsat için belediyeye baskı yapanlar, imar aflarının seçim yatırımına dönüşmesine göz yumanlar biz değil miyiz? Her türlü yolsuzluğa, usulsüzlüğe haksızlığa rağmen dinle aromalanmış akıl tutulmasından, sabır-şükür kısır döngüsünden çıkamayan biz değil miyiz?

Maalesef gerçeklerde en az depremler kadar acı.