Antalya’daki Millî Eğitim Şurası’nda gündeme gelen iki konu, medyayı epeyce meşgul etti. Biri Osmanlıca, diğeri de karma eğitim. 37 yıldır edebiyat dersleri veriyorum. Yani Omanlıca konusunun doğrudan muhatabıyım. Yaşadıklarımdan çıkardığım sonuç şu:
Osmanlı kültür ve uygarlığı o devrin diliyle kendini ifade eder. Örneğin Azeri kökenli büyük şair Fuzuli nin ünlü su kasidesindeki şu beyite bir bakalım:
Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâre su
(Dostlarım! Şayet onun (yarin) elini öpme arzusuyla ölürsem, öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla yare su sunun.)
Bu dili zenginleştiren sanatlı anlatımı yok sayamayız. Günümüzün tutulan şarkılarında bu anlatımın etkisini görüyoruz ve halk bunlara daha fazla değer veriyor. Örneğin Ferhat Göçer in söylediği, Bülent Özdemir bestesi Cennet şarkısı bu kültürün yansımasıdır: Cennete değişmem saçının telini diyor şarkının bir dizesi, aynı kültür yani.
Osmanlıca olarak oluşan Arapça-Farsça-Türkçe karışımı dille aktarılan kültürü edebiyat derslerinde verirken biz, öğrencilerimizi etkilemeye çalıştık. Sadece şiirlerin içerik ve şekil incelemelerini, sözcüklerin anlamlarını verme yolunu seçseydik tepki alırdık, öğrencilerimiz başarısız olurdu. O etkili anlatımın özünü bugüne aktarmaya çalıştık, çocuklarımıza birbirleriyle konuşurken duygu ve düşüncelerini daha iyi anlatma yolunun eski edebiyatımızın zenginliğinden yararlanmayı gerektirdiği bilincini aşıladık.
Ancak fiilî durum şudur: Sözünü ettiğim uygulamayı çoğu meslektaşım yapmadı veya yapamadı, çünkü kolay değildir. O yüzden yıllardır gençler eski edebiyata tepkilidir, bunlara ne gerek vardır derler. Şimdi daha beter tepki göstereceklerdir, çünkü İngilizcenin ağır baskısı var üzerlerinde.
Ben Osmanlıca dil ürünlerindeki zenginliğin gençliğe sahne etkinlikleriyle verilmesini savunurum. Ancak zaten günde 8 saat ders gören öğrencilerin tekrar böyle bir ders almaları
tepki çekmekten başka işe yaramaz. Tiyatro sanatından yararlanarak çocuklarımızı bu dille ilgilendirme yanlısıyım ama bunun için köklü bir öğretmen eğitimine gerek var. Çok zor iş, yapılırsa gönüllü hizmete hazırım.
Bostancıoğlu hepten eski edebiyatı kaldırmayı özendirmişti, bu da doğru değildi. Bu konuyu etkinlik kapsamında öğretmen ve öğrencilere sevdirmek, benimsetmek lazım.
Karma eğitim, cinsiyet ayrımlı eğitim uygulamaları gibi konuların bu devirde konuşulmasını doğru bulmuyorum. Zaten sistem içinde kız ve erkek liseleri var, karma liseler de var. Eğitimin müfredatı kullanılabilir kılmak gibi bir büyük sorunu varken, bunu
gündeme getirmek, hiç de doğru olmamıştır. Ülkemiz eğitim sisteminin en önemli sorunu bilgisayara, telefona, televizyona aynı anda bakan 21.yüzyıl gençliğine 10 dakikalık teneffüs aralıklarıyla günde 8 saat ders vermektir. İstiap haddini hiç düşünmüyoruz. Kullanılmayan bilginin unutulduğunu bile bile yapıyoruz bu müfredatları, artık yeter diyorum ben: Bilgiyi kullandıran müfredatı nasıl yapacağımızı tartışalım lütfen(!)