Hekimliğin henüz saygınlığını yitirmediği zamanları küçüklüğümden hayal olarak hatırlıyorum. Acillerin gerçekten acil vakalara baktığı, insanların banka sırasından daha sessiz ve birbirlerine saygılı poliklinik sırası beklediği, sağlık çalışanına değil fiziksel şiddet, sesini yükseltme düşüncesinin abes kaçtığı zamanlar… Geriye dönüp baktığımız zaman ne kadar da çok şey değişmiş.

      Lise edebiyat öğretmenimiz anlatmıştı ilk kez; hekim sözcüğü etimolojik olarak Arapçadan gelmekte ve ‘hakim, hikmet sahibi, bilge, filozof, tabip’ anlamlarında kullanılmaktadır. O zamanlar karar vermiştim hekim olmaya. İnsanlara faydalı olabilmenin kutsallığının çekiciliği ve hazzı her şeyden üstün gelmişti. Yıllar sürecek çalışma hazırlığı daha o zamanlar başlamıştı. Yeri geldi uyumadan, yeri geldi tatile gitmeden, yeri geldi sevdiklerimizi ihmal etme pahasına çalıştık gece gündüz. İçimizdeki hakim olma, hekim olma, hikmet sahibi olabilme ateşi en değer verdiğimiz insanlardan bile feragat etme pahasına yanıyordu çünkü.

      Tıp fakültesi sıralarına oturduğum zaman dünyalar benim olmuştu. Hayallerim için her şey yeni başlasa da insanlar için yanan bu ateş yıllar yılı beni yaşlandıracak olsa da umutluydum. Küçükken saçımı okşayan, beni iyileştiren o bilge doktorun yolundan gidiyordum. Bu hırs ve istekle sarıldım derslerime. Birçok kez hava daha aydınlanmadan sabah namazına giden cami cemaatiyle beraber yollara düştüm o ders sıralarında oturmak için. Birçok gün İnsanların uyanmasına saatler kala kravatım ve ütülü gömleğimle servis koridorlarında kendimi geliştirmek için çabaladım. Toz pembe hayal dünyamın gerçekleri anlaması da yine bu sıralarda oldu.

      Asistan hekimlerin özveriyle kendi yemek saatlerinden nasıl taviz vererek hastalara yardımcı olduğunu gördüğüm zamanı hatırlıyorum. Çoğu zaman en acil kendileriymiş gibi diğer hastaları hiçe sayan, muayeneyi bölüp kapıları açan, doktora sözel olarak laf söyleyen insanları görünce içimdeki burukluğu hala hissederim. Kendi yakınlarına zamanı olmadığı için gösteremediği ilgi ve şefkati hastalarına gösteren hemşire ve hasta bakıcıya kan alırken kolunu acıttığı için fırlatılan serum şişelerine şahit olmamın verdiği hayal kırıklığını bugün bile içimde yaşarım. Ne olmuştu insanlara? Biz nerde hata yapmıştık?

      Görevi başında bıçaklanarak, kurşunlanarak planlı bir şekilde hayatı alınan meslektaşlarımızı duyunca gençlimizdeki bu alevin üzerine soğuk sular atıldığını hissettim. Kurum içinde yapılan mobbingler, imtiyaz sahibi insanların nüfuzlarıyla açtıkları haksız soruşturma ve akabinde davalarda sağlık çalışanlarının nasıl savunmasız kaldığına şahit oldum. Muayene süresi 3 dakikayı bile aşmazken sırf dosya dolduramadığı için hatalı işlem yapmamasına rağmen yargıda kaybeden meslektaşlarımızı görünce bu iç burukluğum giderek büyüdü. Hekimlik mesleği bir sanat olmalıydı. Her sanatın kuralı olur ancak insan hayatı ile ilgilenilirken bıçak üstünde hisseden meslektaşlarımızın çalışma hayatından haliyle soğumaları, dava korkusuyla, kendilerini savunamamanın verdiği çaresizlikle meslekten de soğuyan görev arkadaşlarımın duyguları benim duygularım oldu.

      Tam da bu ortamda tanıştım Medikalmalpraktis derneği ve kurucu başkanı Dr. Bozkurt Oğuz Sınar ile. Sağlık hukuku alanında çalışmalar yapan, sağlık çalışanlarının haklarını ‘YALNIZ DEĞİLSİNİZ, UNUTMAYIN BİZLER SİZLERİN YANINDAYIZ!’ sloganıyla savunan bir dernek.

      Mesleğimizi ve sağlık camiasını eskiden olduğu gibi saygın ve talep gören bir alan haline getirmek, sağlık çalışanlarının hukuksal sorunlarına tıbbi teknik destek sağlayarak yalnız olmadıklarını göstermek ve içimizdeki meslek aşkını tekrar alevlendirmek görevimiz. Unutmayın, yalnız değilsiniz. Bizler buradayız!..

       Yüksek Sağlık Hukuku Derneği Başkan Yardımcısı

Dr. Ömer Faruk İŞLEYEN

Gençlerin Sosyal Medyada Geçirdiği Zamana İnanamayacaksınız! Gençlerin Sosyal Medyada Geçirdiği Zamana İnanamayacaksınız!