Türkiye'de neredeyse tüm lider kadrolar açısından bir taahhüt söz konusudur. Bu taahhüt adalet ve ahlakın tesisi ve güçlendirilmesi hakkındadır. En irisinden en cılızına, en eskisinden en yenisine, en sağından en soluna ve neticede iktidarından muhalefetine kadar tüm partiler adaleti ve ahlakı kitlesine söz vermektedir. Her şey bir tarafa bırakılacak olursa uzun yıllardır yönetimde olup hükmetme irade ve idari kudretine sahip olanlarca adalet ve ahlakı bir taahhüt argümanı olarak sunmak ve bu anlamda hüsnükabul beklemek kitleye mi yoksa öz benliğe mi taşlama hükmündedir, tartışılmalıdır.
Gerçek şu ki Türkiye'de herkes kendi görüşünün bağnazıdır. Hakiki manasıyla adalete talip olan ve adaletin ve ahlakın hakkıyla icrasında çalışacak gönüllülerin sayısı pek azdır. Bu sebeple öncelikle belirtmek ve belirlemek gerekir ki Türkiye'de 'vicdanlarda kuru temizleme' yapılmadan bir inkılap veya değişimin tahakkukunu beklemek ham bir hayalden ibaret kalacaktır. Zira pak vicdanların şahlanışına tesadüf etmeden bir şifanın gerçekleşmesi imkansızdır.
Türkiye'de derinden hissedilmeyen şeylerin pazarlanması konusunda kişiler ve kurumlar pek mahirdir. Dilde ahlak vardır ancak tersi icra edilir. Kanaat tavsiye edilir ancak en lüks araca binilir. Hitapta kerem vardır ancak yaşamda hikmet yoktur. Külli kalkınma sözü verilir fakat hak etmeyenler abad edilir. Kutsal metin tavsiye edilir ancak yüzünden okunur ruhu özümsenmez. İsraf kınanır ancak mükellef sofra, oruç ayında temel refakatçi olur. 'Biz kutsalı temsil eden zümreyiz' denir, yalanla imanın bir arada olamayacağı unutularak türlü yalanlar servis edilir. Adında adalet yazar, dilde adalet diye okunur ancak adaletsizliğin şahikası yaşatılır.
Bu bağlamda adaleti ve ahlakı zerrelere nakşetmeden ve 'insani cari açığı' azaltmadan adalet ve ahlak beyanı ancak bir ikiyüzlülük vesikası olacaktır. Bizler katre olmadan ummana talip olanlarla irtibatımızı keserek gerçekten adalet ve ahlak sözünü gırtlaktan aşağıya, kalbe indirmesi mümkün olabileceklerle gönül köprüleri kurmalıyız. Netice itibariyle siyasi hezeyan, doktrin ve bagajları bir kenara bırakarak lale mevsimine kulaç atmak, dileriz bir gün mümkün olur…