n
n n Uçak görüntüsü verilmiş bir plato, Messi ve NBA’den Kobe Bryant, Hollandalı bir erkek çocuk ve bir hostes der ki; “would you like to have ice-cream young man?’’
n n
n n İşte bu THY’nin yeni reklam cıngılı.Ve ben bu reklamı hiç beğenmedim. Türk Hava Yolları’nın reklamını, bence yine Türkler oynamalı idi. Aşağıdaki yazıyı 12 Nisan 2010 tarihinde, bir uçak yolculuğu sırasında yazmıştım. Yazımı hiç değiştirmeden ve güncelleyerek sizlere sunuyorum.
n n
n n Homurdanıyorum, homurdanıyorum... Sesim adeta uçağın motor sesini bastırıyor.
n n Yıllardır Bodrum’un merak ettiğim sezon dışı, sakin, insansız halini görmek için gidiyorum..
n n
n n ‘Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar zengin bir ülke” diyen meşhur Belçika vatandaşı Anchormanimiz doğru demiş. THY, Kevin Costner’dan sonra şimdi de Arjantin takımına sponsor oldu. Dünyanın en iyi futbolcusu seçilen Messi, THY reklâmlarında rol alacak. Hayatımda tahayyül bile edemeyeceğim rakamlar ödenecek. Oysa bizim Türkiye olarak kullanacağımız öyle büyük değerlerimiz var ki...
n n Sabiha Gökçen, dünyada uçan ilk kadın pilot. Böyle bir değer başka ülkede olsa kim bilir nasıl övünürlerdi. Ama biz uçan halı seven bir ülkeyiz. Halılarda uça uça yere çakıldık. Ülkemde insanlar açlık sınırında yaşıyor. Sadece imrendikleri ve de alamadıkları iki dilim baklava için, çocuklar hala hapiste yatıyor. Kime ne gam? Hırsızlık, gasp, vahşetin, açlığın hüküm sürdüğü Türkiye’de paralarımızı THY Arjantin’e, Messi’ye ulufe dağıtır gibi dağıtıyor. Homurdanmalarım eşliğinde, Bodrum Havaalanı na indik. Dertlerimi unutacağımı sanarak, ‘Vira Bodrum’ dedim. Marinanın karşısında bir restorana girdiğimde, meşhur zat-ı muhterem Zahid Akman’la burun buruna geldim. Masasında dört genç kızla keyifli keyifli oturuyordu. En kaytan bıyıklı hali ile gülüyordu. Sanki dokuz sütuna manşet olmamış, sanki Deniz Feneri nin lambasına “püf” dememişti.
n n
n n Hey Tanrım! Ben niye geldim Bodrum’a, gelişim eza, dönüşüm daha sonra yazacağım üzere ceza olmuştu. Kendimi attım sahile, denizi dinlemek bana her zaman iyi gelir. Tevfik Fikret “deniz kadın gibidir, ona hiç güven olmaz” der. Ama beni hiç aldatmadı deniz. Çocukluk yıllarımdan beri onu izlemeyi, dinlemeyi çok sevdim. Deniz bana hep en kadim yâr oldu. En kederli günlerimde başımı onun sonsuzluğuna yasladım, ufuk çizgisinden gözlerimi ayırmadan ona gülümsedim. Deniz de beni lacivert kollarında sarmalayarak avuttu daima. Kısaca tüm denizlere borcum vardır.
n n
n n Bodrum çok sessiz ve sakin. Sokaklar terk edilmiş hayvanlarla dolu. Gözlerinde hüzün, terk edilmişliğin acısı. Açlıktan kaburgaları adeta karınlarından çıkmak üzere...
n n
n n Limon, Gümüşlük koyunda çok keyifli bir mekân. Yıllar önce Gülse Birsel onu yazmadan da ben onu keşfetmiştim. Oraya gittiğimde kendimi köyüme gitmiş gibi hissediyorum. Hele de o lacivert boyalı penceresi yok mu? Genellikle orada gün batımı izlenir, ama bence her hali güzeldir. İki gün üst üste sabah kahvaltımı Limon’da yaptım, dünyanın en güzel, en lezzetli kahvaltısı orada yapılır. Mönü enfes ve sonsuz. Mönünün başyapıtı güler yüz, nezaket ve de nezahet. Hayatımda yediğim en güzel reçeller Bodrumlu meşhur Türkan Hanımın elinden çıkma. Bir mandalina reçeli ancak bu kadar leziz olabilir. Çileğin rahiyası anlatılır gibi değil. Domates dilimlerinin arasındaki ızgara biberler bile sımsıcak ağzınızı bûş ediyor adeta. Üç ayrı zeytin çeşidi, renk cümbüşü içinde dans eden tabaklarla sunuluyor, taze biberiyeler eşliğinde. Süzme yoğurt, bal, ceviz karışımı. Izgara peynirler, Ezine peynirler. Biraz önce bahçeden kopmuş minicik biberler. Otlu ekmekler, pişiler, sigara börekleri. Minicik ve yemyeşil incir taneleri... Omleti ve sucuklu peynirli kanepeleri hiç duymamış olun. Bütün bunları bir de asma yaprakları üzerinde sunduklarında kendimi bir an Cleopatra gibi hissettim. Önümdeki tarihi yıkıntılar da sanki sarayımdı. Oturduğum yerden elimi uzatsam Kardak kayalıkları avucumun içi kadar yakındı. Hemen arkasında Yunan Adaları… Bütün bunlara, bir de Rıza Külegeç Beyin zarif sohbeti eklenince, o sıcacık doğal köy ortamının tadına doyulmuyor. Finalde serviste kusur etmeyen, Hasan Karagöz’ün elinden Türk kahvelerimizi yudumluyoruz. Meğer her yaz buraya bir İtalyan hanım gelir, fal bakarmış ve bütün dedikleri de çıkarmış. Ben denizi, güneşin eşliğinde izledim. Siz en güzel gün batımını Limon’da bir kadeh kırmızı şarapla içebilirsiniz. .
n n
n n Uçağımız, İstanbul’a dönmek üzere 17.00’de kalkacaktı. Ama bir söylentiye göre Cumhurbaşkanlığı bisiklet turnuvası vardı. Bu ülkede o kadar çok karanlık dehliz ve turnuvalar, Truvalar var ki, bisiklet olanını duyamamıştık. Daha doğrusu spora vakit yoktu. Mutlu insanlar spor yapar. Ben her gün gazeteleri sıkıntı ile kapattığımdan spor düşünemez oldum. Bodrum’un yolları, trafiğe kapanacaktı. Tesadüfen öğreniyoruz. Tüm yolcularını uyarması gereken THY, lütuf ettiği birkaç yolcusunu telefonla uyardığı için saat 13.00 itibari ile Milas Havaalanı na hareket ettik. Bütün yollar kapalı, Bodrum bir şantiye alanı gibi.
n n Güneş tepede, torunum M. Can arabada, kollarımda, sıkılmış ağlıyor. Köy yollarına sapıp kestirmeden gitmek için Mumculara sapıyoruz. Orası da tıkalı... Biz alışığız, daha önce de yazmıştım, koyunca bir ülkenin, talihsiz koyunlarıyız çünkü. Bitkin bir şekil de uçağa bindiğimde THY’nin (sky-life) dergisinde o turnuvanın reklâmlarını gördüğümde dehşete düştüm. Turnuvayı bildiği halde yolcularını ikaz etmeyen, yoksul ülkemin paralarını Kevin Costner’a ve Messi efendiye yediren THY yöneticisine tebrikler… THY nin üzerine Limon sıkıyorum… Hem de çok ekşi bir Limon…
n n
n