n

n

n Sürekli lâfı ediliyordu da bakma gereği duymamıştım. Fakat Egemen Bağış Beyefendi, kendini ruhen taciz eden Hollandalı bir milletvekiline kullanınca bu sözü, izledim en sonunda. İzlemeden evvel bende oluşan düşünce şuydu; özellikle Sayın Bağış’ın kullanım tarzıyla: Belâyı baştan savmak; sabırla, “ağzını burnunu dökerim, tahammül de bir yere kadar…” demek…

n

n Dövüş sanatlarında ustalaşanlar, yolda pek kimseye uymazlar. Kendilere uyanlara da çok bunalmadan müdahale etmezler. “Bak oğlum git” demek, biraz da kendine güvenenlerin işidir. Elbet bu hâli, korkaklığına, çekinmesine de yoracaktır saldırgan.

n

n “Oğlum bak git” demek, eğer çalıyı dolaşma noktasını geçtiyseniz, köpeğe uymamaya çalışmaktır bir nevi.

n

n Sözde, kendilerince, yıldırdıklarını, tavır koyduklarını sananlara denecek en güzel lâftır. Gücünden emin olmak, başa çıkabileceğinden emin olmak. Ancak böyle bir halet-i ruhiyedir.

n

n Seyrettikten sonra, hem düşündüklerim teyit edilmiş oldu; hem de farklı bir nokta daha dikkatimi çekti: Başına süpürge sapını yiyen keratanın safiyeti, özünde taşıdığı iyilik… Çünkü yetinmeyip, O’nunla da konuşmuşlar.

n

n Hiç yalan katmadan, kendini haklı çıkartmaya falan çabalamadan anlatıyor. Zaten ailesine de böyle anlatmış olmalı ki açtıkları davayı geri çekmişler. Televizyoncu soruyor, O, ellerinde eve götürdüğü torbalarla, abartısız anlatıyor. Sonra yine aynı naif, safiyetli hâliyle kafasındaki dikişleri gösteriyor. Dikkat ediyorum, bir kez olsun hakaretamiz söz etmiyor temizlik işçisi hakkında. Hatta süpürge kelimesini bile kullanmıyor: “Hani şu, belediyenin onlara verdiği uzun, iki metre sopa var ya, onlan vurdu.”

n

n Bize, “bana uyma”, “benden bulma” benzeri cümlelere ilâveten, içinde esprisi de bulunan bir cümle hediye etmiş oldular.

n

n

n

n Şöyle ağız dolusu, canınızı sıkanlara haykırın bence: Oğlum bak git…

n

n

n

n

n