Türkiye yol ayrımında. % 40'tan fazla vatandaşın her ne yaparsa yapsın baş tacı olmayı başarmış bir liderle devam edecek mi etmeyecek mi? 2019'a kadar bu sorunun cevabını veremeyeceğiz. Pabuç % 50+1. Oldukça pahalı yani. İçeriden dışarıdan sözlü, icraatlı tacizlerle kuşatılmış bir ülkenin vatandaşları bu yol ayrımında nasıl karar verecek? 7 Haziran seçimlerinde de referandumda da küçümsenemeyecek oranlarda uyarı yapılmıştı iktidara. Hatırlamalı ve herkes ayağını denk almalı ve konuşma ve icraatlarına çok dikkat etmeli.
Bir Azeri türküsü var: Olmaz olmaz… bir kuru söz için dostla savaşmak olmaz! Ancak bizim ülkemizde bir sözle gündem oluşur, kısır çekişmeler başlar, öyleydi böyleydi… gider. Halk da şaşkına döner, lanet olsun der yeni arayışlara yönelir. Unutmayalım ki söz de karar da milletin, sonradan dövünmek nafile!
Lider diyor ki uzun süre iktidarda kaldık, bunun yorgunluğu var. Tedavi gerek, kan değişimi gerek, yorulan çekilsin, yıllarca aynı makamda kalma derdiniz olmasın. Tehlikeyi sezmiş ve sağduyuya çağırıyor dava arkadaşlarını, hesabî değil hasbî davranın diyor. Çok önemli uyarı! Ordu'ya bakalım:
Davanın il kurucusu, bu yönüyle de çok saygı duyduğum Sayın Enver Yılmaz, konuşmalarında hep liderin önemini vurguluyor. 25. Dönem vekil seçimlerinde Ünye teşkilatında da yaptığı konuşmanın benzerini Çatalpınar'da da tekrarladı. Kayıtlarda var, özü aynen şöyle: Bu millet falancıya filancıya oy veriyor değil. Bu millet Ahmet Türe'ye oy vermiyor, Enver Yılmaz'a oy vermiyor, milletvekillerine, bakanlara oy vermiyor. Bir kişiye oy veriyor. Bu millet Recep Tayyip Erdoğan'a oy veriyor. Biz şahsımıza oy istemiyoruz, şahsımız AK Parti adayı olduğu için, AK Parti üzerinden Tayyip Erdoğan'a, Tayyip Erdoğan'ın misyonuna oy istiyoruz demiştik. (…)
Bu konuşmayı halk nasıl algıladı? Aday adaylığımdan beri sürekli temas halinde olduğum Ünye İkizce Çaybaşı Akkuş sivil toplum kuruluş mensubu bazı dostlarımla istişare ettim. Ortak algı şu: Özetle derler ki yapılan hatalı icraatların sorumlusu da Tayyip Erdoğan mı oluyor o zaman? Ben onun prensiyim, istediğim zaman gider yanında fotoğraf çektirir, halkın gözünde yıldızlaşırım, ne yaparsam yapayım hiç gözden düşmem, prensim ya mı demek istiyor Sayın Yılmaz? Konuşmasında ona mahcup olmamak için gece gündüz çalışıyoruz, kim geldi de dinlenmedi, varsa böyle biri çıksın söylesin, hangi sorunun halli için halkın sesini duymazdan geldik de diyebilseydi iyi olmaz mıydı? Ekmek parası için çırpınan sokak satıcılarının benimseyebileceği çözümler üretmeden kameralar önünde onlarla zabıtayı kavga ettirmek, yine iktidarın atadığı emniyet müdürüyle protokol krizi çıkarıp gereksiz gündem yaratmak da mı Tayyip Erdoğan adına? Sayın Yılmaz'ın iyi icraatları da var, onları da yazmıştım, yine de yazarım ama kusura bakmasın unutmamalı ki…kibir-kavga Allah'ın düşmanı. İl kurucusu olduğu davanın odak felsefesi de bu! Lidere bağlılığın en önemli göstergesi de bu odaktan çıkmamak!
Sayın Numan Kurtulmuş da konuşmalarında milletin duası Allah'ın rızasıyla memleket hizmetlerini sürdürmekten söz ettiğinde, önemini tarihî süreç içindeyazıp vurgulamıştım.(Mayıs 2015). İki seneyi geçti, randevu alamıyoruz diyor sivil toplum kuruluşları, nasıl dua edelim? Sitemleri de var bana: Her cuma hutbesinde yakınlara yardımcı olmaktan söz ediliyor ama övdüğün devlet adamının bürosunda Ordulu yok, anlamı ne bunun? Ünye İkizce Çaybaşı Akkuş çevresi ve kültürümüzü ihya adına fikirlerimiz var, arz etmek istiyoruz, ne zaman gerçekleşecek bu? Bizim vekilimiz değil mi?
Keşke yazmak zorunda kalmasaydım da istişare edebilseydik. Bütün dava arkadaşlarına liderin çağrısı şu çünkü: Rakip değil ekip olun istişarelerle en iyiyi-doğruyu bulalım. Ama ulaşmak ne mümkün? Yol ayrımı noktasında yanlışlıklar yüzünden millet yanlış yola girerse 2001 öncesini arar, şimdiki gibi dünya önünde dik duramaz oluruz. Lider sırtında zar atmaktan vazgeçelim lütfen, halka yakın olalım!