Aslında dün o iki emri yayınladıktan sonra bir daha aynı konuya dönmeyi düşünmüyordum. İki emir de fazlasıyla ortadaydı Milli Mücadele'nin yoklukları da varlıkları da. Atının nalı, askerinin çorabı, çarığı, fanilası, donu olmayan bir ordunun yazdığı destanı o iki emir anlatmadıysa başka ne anlatabilir ki? Ya da o iki emrin anlattıklarına rağmen hala Milli Mücadele'yi anlamamakta ve hatta kabul etmemekte direnen cehalete ya da şuurlu inkara ne fayda ederdi ki? Ama okuyucularımdan diğer emirlerin yayınlanması konusunda oldukça çok talep geldi. Sırasıyla yayınlayacağım.

'Dört numaralı emir: Tüccar ve halkın elinde bulunan mevcut buğday, un, saman, arpa, kuru fasulye, bulgur, nohut, mercimek, koyun, keçi, kasaplık sığır, şeker, gazyağı, pirinç, tereyağı, gazyağı, tuz, çay ve mum stoklarının %40'ına ordu adına el konulacaktır. El konulan malların bedelleri daha sonra devlet tarafından ödenecektir.

Beş numaralı emir: Ordu ihtiyacı için evvelce alınan taşıt araçlarının dışında halkın elinde kalan her türlü taşıt araçlarıyla (at arabası, yaylı öküz arabası, kağnı, at, eşek, katır, deve, deniz motoru, taka) halk ayda bir defa olmak ve yüz kilometreyi geçmemek koşuluyla orduya ait malzemeyi istenilen yere kadar taşıyacaktır. Taşıma hizmetleri parasız yürütülecek kimseye ücret ödenmeyecektir.

Altı numaralı emir: Ülkeyi terk etmiş olanların hazineye geçmiş olan mallarından ordu ihtiyacına yarayacak olanlara el konulacaktır.

Yedi numaralı emir: Halkın elinde bulunan savaşta kullanılabilecek her türlü silah ve cephane en çok üç gün içinde Ulusal Yükümlülükler( Tekalif-i Milliye) Komisyonlarına teslim edilecektir. El konulacak silah ve cephane için ücret ödenmeyecektir.'

Üç emir daha var, onları da yazarız. Dünkü iki emir askerin ayağında çarığı, kıçında donu olmadığının ilanıydı. Bugün yayınladığım dört emir de Sakarya boylarına gitmeye hazırlanan o şanlı ordunun karnını doyuracak karavanası, düşmana sıkacak kurşunu olmadığının itirafıdır.

O ordu o Milli Mücadele'yi imkansızlıklar içinde yaptı ve kazandı. Ve bizlere özgürce yaşayacağımız bir vatan bıraktı. İnkar kolaydır; marifet hakkı teslim edebilmekte ve şehitlerin ve gazilerin azizi hatırası önünde saygıyla eğilmekte ve ruhlarına içten bir Fatiha göndermektedir.

O destan, tarihin şanlı sayfalarındaki yerini almıştır. İnkar boşunadır ne tarih sayfalarından silinebilir ne de insanlara unutturulabilir. Biz fırsat buldukça -anlamak istemeyen inkarcılara değil ama- gençlere anlatmaya devam edeceğiz.