Bedel, rahmetli gazeteci büyüğüm İsmet Hatipoğlunun gazetesinin adıydı...
Niye Bedel diye hiç sormamıştım...
İsmet ağabey, varlıklı bir ailenin evladıydı...
Mert adamdı...
Hangi işi yaptıysa, hep verdi...
Nerede darda, nerede yolda kalmış varsa ona da...
Bir vazifeydi sanki...
Sonra bir olay yaşadı...
Delikanlılık raconu neyse, o da onu yaptı...
Aksi yakışmazdı...
Bedelini ödedi...
Cezaevinden çıktıktan sonra, Baba-oğul gibiydik...
Anılarını dinlemiştim, en çok da ihanetleri...
En acısının da bedeli vardı...
Bunca iyilik, elbette karşılıksız kalır mıydı?..
Niye böyledir? diye sorgulamamıştım...
Algılayamamam, yaşamadığımdandı...
Ben de ihanetler görmüştüm, dost kazıkları yemiştim...
Ama onunki bir başkaydı...
Yapma oğlum yapma derdi...
Çevresini gösterir, Bak kimse var mı? diye sorardı...
Bu konuda İsmet Babayı hiç dinlememiştim...
Allah için, Allah için der dururdum...
Oysa, inançlı bir insandı İsmet Baba...
Hiç unutmam, bir gün Allah, bu dünyada da adama ceza verir. Her türlü çabaya rağmen şeytani düşüncenin içinde olanlara yardım etmek, yanlıştır demişti...
Yani, müptezellere...
Yalanın, dolanın ve üçkağıdın arkasına sığınanlara...
Ekmek verilen sofrada, bıçağı ev sahibine saplamaya yeltenenlere...
İsmet Babanın söyledikleri geldi aklıma birkaç gün önce...
Okumak yazmak bir yana, tecrübe bir yana...
İsmet Babanın gazetesine neden Bedel adını verdiğini şimdi daha iyi anlıyorum...
O, bedel ödemişti...
Ve ödemesi gerekenlere Bedeli bir hatırlatmak istiyordu demek ki...
İhanete ve kahpeliklere...
Düne dair olanlara...
Haklıymışsın Baba!..
Bedeli ödemek lazımmış!..