Artık iyiden iyiye inanmaya başladım.

'Dönüp' duruyoruz.

Ne zamana, ne zemine, ne de mekana bağlı kalmayarak, dönüyoruz.

Her şey, herkes ve her değer bir şekliyle ileriye gitmek ve ilerlemek gibi bir özgüllüğe sahip iken biz habire dönüyoruz.

Sanki 'döngüsellik hastalığına' kapıldık gidiyoruz.

Bazen kendi eksenimizde, bazen başkalarının eksenlerinin etrafında dönüyoruz.

Bir zamanlar bir siyasinin dediği gibi, 180 derecelik değil ama 360 derecelik açıyı kendimize çok içselleştirdik.

Eğitimli olmaktan,

Bilgili olmaktan,

Bilimden, bilgiseverlikten dönüyoruz.

Sevgi'den,

Saygıdan,

Aşk'tan bile dönüyoruz.

Bir olmaktan, birlik olmaktan dönüyoruz.

Özgürce, 'özgürüz' diyebilmek zevkinden, demokrasinin içeriğinden dönüyoruz.

Yol'dan, yolak'tan, yoldaşlıktan, soydaşlıktan, inanç kardeşliğinden dönüyoruz.

Hatta zaman açısından dönmeyi geçip, 'döndüklerimiz' var.

Sanayileşmekten,

Zenginleşmekten,

Merkez ülke olmaktan,

Yaşayan kentlerden,

Yeşeren köylerden,

Bayramlardan, seyranlardan.

En önemlisi ilericilikten, ilerlemekten, uluslararası endekslemelerden.

Oysa toplumsal ve siyasi kazançlarımızdan, değerlerimizden, varlıklarımızdan, neşemizden, eğlencemizden, dostluğumuzdan, hümanizmimizden, özgürlüklerimizden, özgüllüklerimizden kısacası kendimizden dönmemeliyiz.

Ya da sadece bir kereliğine ve son kereliğine dönmeliyiz.

Kendimize…