Çok acıdır, devlet kendi askerine teröristlerden etkili bir silah verememiş ve askerler kaçak silahlara yönelmiştir.' Bunlar o yıllarda yaşananlar olarak artık biliniyor. Gerçekten teröristler çok azgın ve kudurmuştular. Zannediyorlardı ki uçsuz bucaksız dağlar iller, ilçeler, köyler mezralar bizim. Hiçbir vasfı olmayan hatta okuryazar bile olmayan bazı insanlar bin bir yalanlarla kandırılmış kaymakamlık, valilik verileceği gibi vaatlerle uyutulmuş ölüme gönderilmişti. O yıllarda Suriye'de Şam'da barınan, barındırılan yılanın başı bebek katili Abdullah Öcalan'dan emir ve talimat alan hain ve katil sürüsü Türkiye'yi yangın yerine çevirmenin peşindeydi. Her şeye rağmen Türkiye'de hayat devam ediyordu ama ülkenin doğu ve güneydoğusunda bir şeyler ters gidiyor masum insanların kanı terör örgütü tarafından kalleşçe akıtılıyordu. Şehit cenazeleri şimdiki gibi geniş katılımlı olmuyor bazen aynı şehirdeki insanlar bile yaşadıkları şehirden şehit cenazesi kaldırıldığını çok sonraları duyuyordu. Şehit cenazelerinin duyulması sanki istenmiyor gibiydi. Oysaki şehitler yüce Türk Milletinin ortak değeriydi. Yine de güneşi balçıkla sıvamak mümkün olmuyor, şehit cenazeleri yine en kalabalık cenazeler oluyordu. Doğu ve güneydoğuda bir şeylerin ters gittiği herkes tarafından biliniyordu. Özellikle askerde çocuğu olan ailelerle, doğu ve güneydoğuda görev yapan asker, polis ve diğer kamu görevlilerinin yakınları bölgede yaşanan kanlı terör olaylarını duydukça diken üstünde oluyordu. Şimdiki gibi cep telefonu ve internet olmadığı için yakınlarından haber almak için sabit telefonlarla ulaşmaya çalışıyordu… O yıllar gerçekten zor yıllardı. Ama kara haber tez duyuluyordu. Türkiye'yi karanlık bir uçuruma sürüklemeye çalışan terör örgütü bölgede kendince kurtarılmış bölgeler oluşturmaya devlet hakimiyetini zayıflatmaya çalışıyordu.4 Genç Astsubayında görev yaptığı Kars merkez birçok yere göre güvenli ve sakindi... Yine de tedbiri elden bırakmamak gerekiyordu ama kalleşliğe kimse bir şey yapamazdı. Yaşam hakkı herkesin en temel insan hakkıydı. Bu hak asker ya da sivil her insan için geçerli en temel insan hakkıydı İlhan Astsubay 4 genç astsubayın içinde yaşça ve meslek kıdemi olarak en büyük olandı. Onunda yaşı 29 olup içlerinde evli ve 6 yaşında bir çocuk babası olanıydı. Astsubay Naci Yıldırım ise yaş ve rütbe olarak en kıdemsizleriydi. Diğer iki astsubay ise Erkan Iğdır 28 yaşında, Mustafa Karaçimen 26 yaşındaydı… 1992 yılı gerçekten sıkıntılı bir yıldı. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Hocalı kentinde 26 Şubat 1992 'de bir gecede 83'ü çocuk,106'sı kadın toplam 613 kişi Ermenistan ordusu tarafından işkence yapılarak katledildi. Benzer katliamları Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğusunda köy baskınlarıyla PKK terör örgütü militanları en çokta Kürtlere yapıyordu. Kürt bebekler kundaklarında kurşuna diziliyor hamile anneler, Kürt çocukları acımasızca katlediliyordu. Bütün bu acılar yaşanırken birde Erzincan 'da 13 Mart 1992'de 6.8 şiddetinde büyük bir deprem oldu. Akşam saatlerinde meydana gelen bu depremde resmi kayıtlara göre 653 kişi yaşamını yitirdi. Erzincan'ı vuran depremin acısı tüm Türkiye'de yüreğimizi yaralamıştı.1992 yılı canımızı acıtan bir yıl olma yolunda ilerliyordu. Doğu ve Güneydoğu'da yaşanan terör olayına rağmen 4 genç astsubay Kars'ı güvenli, Kars halkını güvenilir buluyordu. Lojman çıkmamış başkada seçeneği yoktu .ilhan Astsubay Kars'ın Ortakapı mahallesinde çekirdek ailesi ile birlikte ikamet ediyordu.. Eşi çalıştığı için henüz okula gitmeyen 6 yaşındaki kızını bir bakıcı kadın evde bakıyordu.1992 yılının ilk yarısını tamamlayıp şark görevini bitirecekti. Tayin istemiş tayinlerin açıklanmasını biraz gecikmiş bekliyordu. Artık İlhan astsubay Kars'ta son günlerini geçiriyordu. Bu yüzden misafir bile sayılırdı. Yıllar ne çabuk geçiyordu ilk görev yeri Adapazarı'ydı. Adapazarı'ndan sonra Kars'a şark görevi için gelmiş onu da yüzünün akı ile tamamlamış dönüş günlerini bekliyordu… Kars'ta birçok dost ve ahbabının olduğunu düşünüyordu. Onlara hep sevgi ve saygıyla yaklaşmıştı. Kimsenin kalbini kırmamış kimseye hiçbir kötü düşünce beslememişti. Çetin şartlarına rağmen Kars'ı ve insanlarını sevmişti. Türkiye'nin doğusu ve güneydoğusu terör olayları ile adını duyuruyordu. Bölgede şark görevi gereği bulunan askerlerde insandı onların da bölgede elini kolunu sallayarak sivil kıyafetlerle izinli günlerinde dolaşma hakları vardı. Ama her tarafta hainlik vardı. Acısıyla tatlısıyla bir şark görevini tamamlamış batıda bir yere tayin gidecekti. Belki de kendi memleketine yıllar sonra tayini çıkacaktı.