29 yaşındaki İlhan Astsubay'ın Türk bayrağına sarılı tabutu Türk bayrağı örtülü masanın üzerine bırakıldı. Kısa bir helallikten sonra öğle namazına müteakip cenaze namazı kılınmak üzere Yenidoğan Mahallesi'nden şehidin naaşı alınarak Kale Mahallesi'nde bulunan büyük camiye askerlerin ve mahalle halkının omuzlarında götürüldü. Havaalanına şehitleri karşılamaya gelmeyen ya da gelemeyen Samsun protokolü tam kadro Büyük Camii avlusunda cenazeye katılanlarla birlikte cenaze namazı için saf tuttu. Vali vardı. Belediye Başkanı vardı. Garnizon Komutanı vardı. İl Emniyet Müdürü vardı. İl Jandarma Komutanı vardı. Daire müdürleri vardı. Hava hafif yağışlıydı. Protokolden bazılarına şemsiye tutan görevliler bile vardı. Protokol üyelerinin ıslanmaması için bazı görevliler birebir takipteydi. Ama cenazede şehit yakınlarını takip eden ne ambülans, nede sağlık personeli yoktu. Gözlerdeki yaş daha ağır bastı. Cenaze çok kalabalıktı. Mahşeri diyebileceğimiz kimsenin kimseyi tanımadığı bir kalabalık yoktu. Şehidimizin cenazesi normal cenazelerden kalabalıktı. Şehidin naaşı ve Samsun protokolü, halktan polis bariyerleri ile ayrılmamıştı. O yıllarda şehitlerin naaşı ile halkın arasına polis bariyerleri yerleştirilmiyordu. Öyle abartılı güvenlik kuvvetleri de görevlendirilmiyordu. Camii avlusuna kimse üzeri aranarak da alınmadı. Polis kimseyi cenazenin başından uzaklaştırmadı. O yıllarda kimsenin elinde cep telefonu yoktu. Kimse cep telefonu ile fotoğraf çekmiyordu. Canlı yayın yapan televizyonların canlı yayın araçları, canlı yayın kameraları da yoktu. Zaten Türkiye'de yurtdışından korsan yayın yapan Star Televizyonundan başka özel bir kanalda yoktu. Aslında cami avlusunda Türkiye gazetesi muhabirinden başka bir gazetecide yoktu ,var ise de biz görmedik.. Şimdiki gibi dijital kameralar, fotoğraf makinaları olmadığı için resmi görevliler bile deklanşöre basarken harcadığı filmi düşünerek hareket ediyordu. En fazla bir makara filim harcıyordu. Şehit cenazeleri daha çok gazete haberlerinden duyuluyordu. Duyulduğunda ise cenaze çoktan kaldırılmış oluyordu. Bazen de şehitlerin cenaze haberleri duyulmasın diye ikili ilişkiler kullanılarak bu tür haberler engelleniyordu. Bunları nereden biliyorum, çünkü bizde bazı olumsuzluklar yaşadık. Halkın kullanabileceği bir sosyal medya kanalı yoktu. Bazı şeyler yaşandığı yerde yaşandığı ile kalıyor ve unutuluyor ya da unutturuluyordu. O günler maalesef öyleydi. Sadece imkansızlık değil, asıl duyarsızlık ve iş bilmemek şehit ailelerinde ağır hasar yaratıyordu. Düşünsenize şehit cenazesinde şehit ailesine bir araç dahi tahsis edilmemesi ne demektir. Şehit yakını kimliğimizle söylüyoruz bunun anlamı taksi tut cenazeye katıl demek değil midir? Ama kimse farkında bile olmuyordu. Samsun protokolünün de katıldığı gösterişsiz askeri bir törenle, duyarlı ve sade bir kalabalıkla şehidimiz Astsubay İstihkam Teknisyen Kıdemli Üstçavuş İlhan HAMLI'yı tam 27 yıl önce Samsun ili İlkadım ilçesi Asri Mezarlıkta bulunan henüz dolu olmayan şimdi defin yapılmayan eski şehitlikte Nisan yağmurlarıyla birlikte sonsuzluğa uğurladık. Mezarlıkta askerler saygı atışı yaptı. Şehidimizin naaşına Iğdır'da Hastanede ilk sarılan daha sonra Samsunda güveli olduğu görülen defolu bayrak defin sonrası şehidin babasına verildi. O tarihte şehitlik bakımsız ve sıradan mezarlardan farksızdı. Şehitlik karma bir şehitlikti sadece asker ve polis değil Belediye Zabıtası, DDY Makinisti gibi görevlilerde defnedilmişti. Oranın şehitlik olduğunu gösterir bir yazı dahi yoktu Asri Mezarlıkta büyük bir şehitlik anıtı vardı ama etrafına da şehitlerin değil, başka merhumların mezarları defnedilmişti. Bu durumda ayrı bir duyarsızlık ve kayırma idi. Şehit Astsubay İlhan HAMLI'nın Iğdır ili Pamuk Geçidi mevkiinde birlikte şehadet şerbeti içtiği Astsubay arkadaşları Naci Yıldırım Niksar'da, Erkan IĞDIR ve Mustafa KARAÇİMEN ise Ankara'da Karşıyaka Mezarlığında yan yana sonsuzluğa uğurlandı. Her şehidin evinde tarifsiz büyük bir acı yaşandı. Aslında bu acı artarak katlanacak, hiçbir şekilde azalmayacak, her zaman diri kalacak, gerçek bir acının başlangıcıydı. Bunun böyle olduğunu yaşayarak gördük ve görmeye devam ediyoruz. 18 Nisan 1992'de Pamuk Geçidinde hain bir saldırıda şehadet şerbeti içen 4 güzel insanın, 4 kahraman astsubayın ruhları şad mekanları cennet olsun. Onlara kıyan bölücü hain ellere, tüm destekçilerine ve tüm yandaşlarına sonsuza kadar ayrımsız lanet olsun.