Geçtiğimiz günlerde Anaokulu öğrencileri.
Derneğimizin onur konuğuydu.
Son yıllarda öğrencilerle sürekli iletişim halindeyiz.
Ama genelde yetişkin öğrencilerle.
Konumuz hep toplumsal sorumluluklarımız, kan ve ilik bağışı.
Ama bu kez misafirlerimiz bunları algılayabilecek yaşta değil.
Baktım, ellerindeki zarfların içinde maskeler.
Getirdikleri resimlerde ise kendi hayal dünyaları.
Öğretmen değilim ama onların seviyesine inmeli.
Sevimli misafirlerimizle içli dışlı olmalıyız.
Sandalyelerde tek tek otururken toplu halde o halleriyle o kadar sempatiklerdi ki…
Kimse yerinden kalkmıyor; belli ki talimatları iyi dinlemişler.
Öğretmenleri 'Bundan sonra görev sizin Kenan Bey' dediğinde iş başa düştü.
Miniklerle göz göze geldiğimde açık bir eğitici ve öğretici pozisyonundaydım.
Yaşadıkları veya hissettikleri yaşam karelerinden girmeye başladım.
'Bende hasta oldum, karnım ağrıdı, annem doktora götürdü.'
Bu sözlerin ışığında lösemiyle ilgili dimağlarında var olanları ve onların tazecik beyinlerine neleri verebileceğimi ölçmeye çalıştım.
Çocuklarla birlikteliğe hep imrenmiş, o duygu ve ortamı da kısa aralıklarla tecrübe edinme fırsatı yakalamıştım ama okul çağı öncesi miniklerle iletişim gerçekten ayrı bir beceri istiyor.
Uzun bir süre onları anlamaya ve onlara neler verebileceğimi kestirmeye çalıştım. Yaptıkları resimlerde ufuk turu yapıp lösemiyi konuştuk onlarla.
Kalkan her parmağa söz vererek kendilerinin değerli olduğunu hissettirmeye çalıştım. Pedagojik yaklaşımda ne kadar başarılı olduğumu da açıkçası merak ettim. Bu tabloyu öğretmenleri takip ederken, onların ne denli sorumlu olduklarını tartmaya çalıştım.
Sordum 'Lösemili çocuklar neden maske takarlar?' diye.
Koro halinde kalktı parmaklar.
'Hasta oldukları için takıyorlar.'
'Tabii ki yine hasta olmamak için.'

Bir diğeri 'Mikrop almasın.' derken doğru yolda olduğumu düşündüm.
Özgüvenle kalkan parmaklar mutlu etti beni.
'Kızılay ne yapıyor, fikri olan var mı?' soruma.
'Hastalar için kan toplar.' diye kendim karşılık vermiştim ki…
İçlerinden bir parmak itiraz edercesine ısrarla parmağını kaldırdı.
'Zorda kalan herkese yardımcı oluyor öğretmenim.' demez mi!
Velhasıl, minikler adeta 'büyümüş de küçülmüşler' sanki.