ANNESİNİN MAVİ GÖZLÜ PAŞASI VE ARKADAŞLARI UNUTULMASIN DİYE TARİHE 28. YIL NOTU DÜŞÜYORUZ (6)

Şehitlerin tamamı yakın mesafeden uzun menzilli silahlarla başlarından vurulmuş ayrıca vücutlarının üst bölgesinden de vurularak vahşi bir şekilde hunharca katledilmişlerdi. Korkunç bir katliam korkunç bir katliam Türkiye'nin ve Dünya'nın gözleri önündeydi. Bu vahşi katliamı insanlığa göstermek yerine saklamayı tercih edenlerde oluyordu. Duyurmak bölücü terör örgütünün reklamı olur diyenlerde vardı. Ama hiçbir şey gizli kalmıyordu. Doğru şekliyle duyurmamak sadece zarar veriyordu. Yüreğinde zerre kadar Allah ve devlet korkusu olmayan yaratıkların yapmış olduğu bu hain katliam o yıllarda batı illerimizde ne kadar duyulmuş olabilir ya da ne kadar doğru algılanmıştır. O yıllar şimdiki yıllar gibi, iletişim ve bilişim çağının ilerisinde olmadığı için bazı şeyleri tahmin etmekte zorlanabilirsiniz. Her olanağın kısıtlı olduğu o yıllarda bazı şeylerin sis perdesi altında kalması ne yazık ki doğal bir sonuçtu. Bunu akıp giden yıllarda şehit ailelerinin daha iyi algıladıklarını ama bir şey yapamadıklarını biliyorum. Faillerinin eli kanlı PKK militanları olduğunu ancak kimler olduğunu bilemediğimiz hainlerin sonlarının iyi olmadığını ülke genelinde yapılan operasyonlardan anlamak mümkün oluyordu. Pamuk geçidini kana bulayan PKK'lı hainlerin eninde sonunda dağ başlarında birer birer leş olduklarını bu katliamın tarihe düşülmüş bir dip notu olarak biliyoruz. Şunu da biliyoruz ki bir şehidimizin tek tırnağı bile bir hainden çok daha değerlidir.


Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın ailesi TRT televizyonundan aldıkları haberden sonra cenazeyi almak üzere Kars'a gitmeye karar verdiler. Özel araçları yoktu, zaten çevrelerinde özel aracı olan çok insanda yoktu. Kars'a gidecek olanları da bir otomobil almazdı. İlhan Astsubayın dayısı Bafradaki bir arkadaşının minübüsünü ayarladı. Minübüsün gelip gitmesi zaman aldı ancak gece yarısına doğru Samsun'dan Kars istikametine yola çıkıldı. Ne bekleme süresinde nede sonrasında şehidin babaevine resmi görevli hiç kimse gelmedi. Belki de hafta sonu olması nedeniyle kimse tatilini bozmak istemedi. Ama ortada 4 şehit Astsubayımızın cenazesi vardı. Bu sadece Kars'daki görevlilerin sorunu olmamalıydı. Bu acı olayın birde memleket ve babaevi tarafı vardı. Ben olmadığını düşündüm ama varsa ki otarihte bu işlerle ilgilenenler adeta uyuklamışlardı diyebilirim. Bir anne, bir baba evladını şehit vermiş ama yanında şimdiki gibi olması gerekenlerin hiç birisi yoktu. Sadece cenaze günü törene katılmak yetmiyor. Acı haberin geldiği şehire (Kars) giden özel minübüste sürücü dahil toplam 7 kişi vardı. Gece bir türlü sabah olmuyordu. Erzincan depreminin yeni yaşandığı yıldı Erzincan'a gelindiğinde sabahtı yerle bir olmuş yıkık harabe bir şehir karşılada. Kars istikametine seyir halindeki minübüsün yolcuları kısa süreli bir ihtiyaç molası verdi. Yollar gerçekten çok ıssızdı. Şehirlerarası yolların ıssızlığı insanı ürkütüyordu. Ama hiç kimse bu saatten sonra o hainlerden korkmuyordu.

Araç plakasının yabancı olması sürücüyü endişelendirse de bir an önce Kars'a gitmek zorundaydı. 19 Nisan 1992'de Pazar günü öğle sıralarında Kars'a İlhan Astsubayın Ortakapı Mahallesindeki Gül Sokaktaki (şimdi o Gül Sokak Şehit Astsubay İlhan Hamlı Sokağı oldu) evine gelindi. Evde İlhan Astsubayın eşi ve 6 yaşındaki kızı ve mahalle komşuları vardı. Evin önünde ne bir taziye çadırı nede bir Ambülans yoktu. Doğrusu bunu anlamak mümkün değildi. Niye düşünülmemiş neden bu yapılmamıştı. Her şeyin bir kitapta, bir yönergede, bir genelgede yazması mı gerekiyordu. Kriz yönetimi diye bir şey yok muydu? Vicdan neredeydi, vicdanlı ve merhametli olmak kime ne kaybettirirdi. Gurbette hunharca bir saldırıda eşini kaybetmiş genç bir kadın ve 6 yaşındaki kızı komşuları ve arkadaşları olmasaydı gerçekten çok yalnız bırakılmışlardı. Neyse ki Şehidin annesi, babası ve ağabeyi artık Kars'a gelmişti. Şehidin evindeki yürek yangını daha da artmış, çaresizlik ve sorular yumak olmuştu. Şehidin Samsun'daki ailesi Kars'a gelene kadar 4 Astsubayın cenazeleri güvenlik gerekçesi ile Kars'a getirilememişti. Başbakanlık koltuğunda oturan Merhum Süleyman Demirel o tarihlerde devletin gidemediği yer yok nutukları atıyordu. Devlet gidiyordu ama yollar kesiliyor, masum insanlar şehit ediliyordu. Ama gerçekler insanları ürkütüyordu.

Her şey Ankara'dan görüldüğü gibi değildi. Ankara o kötü fotoğrafı neden zamanında göremiyordu. Bu yüzden gecikmeler kötü sonuçlana biliyordu. Operasyon için bile Ankara'dan izin alınıyor olması düşündürücü değil miydi. Ankara'nın emri olmadan helikopter kaldırılamıyordu? İzin gelene kadar; atı alan Üsküdar'ı geçmiyor muydu? Nihayet 19 nisan 1992 tarihinde akşama yakın saatlerde Kars Devlet Hastanesinin bahçesine geniş güvenlik önlemleri altında 4 Ambülans, içerisinde şehit Astsubayların Türk bayrağına sarılı tabutlarıyla giriş yaptı. Hastane bahçesindeki kalabalık şehitlerin yakınlarından ve arkadaşlarından oluşuyordu. Astsubayların Türk Bayrağına sarılı cenazelerini hastanenin bahçesinden morga kadar şehit astsubayların arkadaşları taşıdı. Kars Devlet Hastanesi kapısında toplanan yaklaşık 200 kadar Subay ve Astsubay Gaziahmet Muhtarpaşa Faikbey, Kazımpaşa ve Halit paşa caddelerinde 2 kilometrelik bir protesto yürüyüşü yaparak PKK terörüne lanet yağdırdılar. O yıllarda yapılan bu yürüyüşün devlete başkaldırı olmadığının altını çizmek gerekir. Bu sadece sivil kıyafetli askerlerin şehit arkadaşlarının acısı içerisinde gösterdikleri asil bir tepkiydi. Bu tepkinin içerisinde şehitlerin birinci dereceden yakınları da vardı.

Kimsenin derdi yakıp yıkmak, sağa sola saldırmak, devlete isyan etmek, hükümeti yerden yere vurmak değildi. Vatandaşlarında alkışladığı daha sonra sessizce dağıldıkları protesto yürüyüşündeki attıkları sloganlar her şeyin özetiydi. 'Ne mutlu Türküm diyene' Vatan sana canım feda'Kahrolsun PKK', Türk büyükleri nerede', Türkiye PKK'ya mezar olacak 'Her şey vatan için ', Milliyetçi Türkiye', Ordu millet elele' Sloganları ile yürüyen Subay ve Astsubaylar son derece üzgündü. Bu sloganlar ne kadar duyuldu ya da duyması gerekenler ne kadar duydu bunu bilmiyoruz. Ateşin yangın yerine çevirdiği her yer gibi Kars'daki şehit ateşi en başta yakınlarını yakmıştı. Subayların ve Astsubayların bu yürüyüşü birilerini rahatsız etmiş olsa da Şehitlerin hatırına kimse sesini çıkarmadı. Eğer sonrasında bir soruşturma konusu edilmişse de bilmiyoruz.

Şehit düşen 4 kahraman Astsubayın arkadaşları tarafından çok sevildiklerini bu yüzden tepkilerinin çok yüksek perdeden olduğunu hafızamızda saklı tutuyoruz. Şunu biliyoruz ki kötüye kimse iyi demez, iyiye de kimse kötü demez. O gece şehitlerin morgda ikinci geceleriydi ilk gece Iğdır Devlet Hastanesinin morgunda bekletilmişlerdi şimdi ise Kars Devlet Hastanesinin morgunda yarın ki yapılacak tören için misafir ediliyorlardı. Tören için bekletilmeyi anlamak mümkün değildi kahraman astsubayların bu morgdaki ikinci geceleriydi. Sanki Kars'ın meşhur kışını, karını, buzunu, soğuk havasını hiç yaşamamışlardı ki 4 gül yüzlü cennet kokulu astsubay ikinci gecedir morgdaydılar.
( Devamı yarın )


Not: 1920 yılında TBMM'nin açılış günü olan bu önemli tarih Atatürk tarafından tüm dünya çocuklarına armağan edilmiştir. Bütün çocukların 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehit ve gazilerimizi saygıyla, rahmetle anıyorum. İnanıyorum ki bütün çocuklarımız bütün bu değerli armağana sahip çıkarak geleceğimizi ve geleceklerini bilim, insanlık ve barış temelinde Türkiye ve Dünya ölçeğinde daha da değerlendireceklerdir.