ANNESİNİN MAVİ GÖZLÜ PAŞASI VE ARKADAŞLARI UNUTULMASIN DİYE TARİHE 28. YIL NOTU DÜŞÜYORUZ -(7)

Cenazelerin hafta sonuna denk gelmesi mi, ulaşım sorunu olması mı bilinmiyor. Ama Kars'da şehitleri memleketlerine uğurlama töreni 20 Nisan 1992 tarihinde Kars Valiliği önünde yapıldı. Elimizde o günlere dair hiçbir görüntü kaydı bulunmamaktadır. Oysa ki 4 şehit astsubay için düzenlenen cenaze töreni görevliler tarafından kayıt altına alınmıştı. Tören sıradan ve basit bir tören değildi. Ne yazık ki talep etmemize rağmen sonraki yıllarda Kars'daki o görüntülere arşiv kayıtlarında ulaşılamadı. Böyle bir kaydın devletin arşivlerine girmemiş olmasına anlam verilebilir mi?. O yıllarda Kars'da yapılan belki de en çok katılımlı şehit cenaze töreni olduğu gerçeğini kimse hafızasından hiç silemiyor. Bunların devlet arşivinde olmaması diye bir zafiyet ya da eksiklik kabul edilebilir mi? Kars'daki uğurlama töreni şehitlerin Kars Devlet Hastanesi Morgundaki cenazelerinin askerler tarafından alınıp omuzlarda camii avlusundaki musalla taşına konulmasıyla başladı. Kars Valisinin, Garnizon Komutanının, Belediye Başkanının, resmi daire müdürlerinin, Subayların ve Astsubayların katıldığı törende acı ve gözyaşı zirve yapmıştı. Şehit acısının hiçbir tarifi yoktu. Kars'da acı vardı. Subay ve Astsubaylardan hatta halktan bu katliama büyük bir tepki vardı. Cenaze korteji halk tarafından alkışlanıyor, bölücü terör örgütü lanetleniyordu. Şehitlerin yakınlarını teselli etmek için söylenen hiçbir söz şehit acısını dindiremiyordu. Acı gerçekten tarifsizdi. Yine ateş düştüğü yeri tümden yakmıştı. Ateşin düştüğü yerde bulunmak herkesi çok etkilemişti. Kars 14. Mekanize Tugay Komutanlığında görevli bir erin şehit astsubaylardan birisinin Türk bayrağına sarılı tabutunu taşırken nasıl gözyaşı döktüğünü görmemek mümkün değildi.

Asker ağlamaz derlerdi ama asker gerçekten içtenlikle ve tüm insani duygularla ağlıyordu. O asker kendi ailesinden herhangi birisini kaybetmiş olsaydı, herhalde ancak bu kadar etkilenirdi. Bu kadar duygusal olabilirdi. Asker komutanını kaybetmiş olmanın ağırlığı altında üzüntüden adeta eziliyordu. Kim bilir o acılı asker komutanını ne kadar çok seviyordu. Türk bayrağına sarılı tabutun içindeki şehit komutan, o gözü yaşlı askerini, emrindeki diğer askerlerle birlikte kim bilir ne kadar çok koruyup kollamıştı. Bazen bir baba, bazen bir kardeş, bazen bir ağabey olmuştu. Şimdi veda zamanıydı, şehitlerin Kars'a vedası mahşeri bir kalabalıkla gerçekleşti. Şehitlerin Kars'da yapılan cenaze uğurlama töreni ve kılınan cenaze namazları sonrasında 4 şehit astsubayın Türk Bayrağına sarılı cenazeleri memleketlerine gönderilmek üzere Kars Havaalanına Kars Garnizon Komutanı, Subay ve Astsubay arkadaşları eşliğinde 4 ayrı ambülansla getirildi. Kars Havaalanında şehitleri memleketlerine götürmek üzere Hava Kuvvetleri Komutanlığına ait bir Askeri nakliye uçağı bekliyordu. Şehit yakınları Kars'a geldikleri 19 Nisan 1992 günü Kars 14. Mekanize Tugay Komutanlığına giderek Albay rütbesinde olan Erkan Başkanı ile görüşmüşler. O görüşmede şehit astsubayların Karayolu ile ambülanslarla memleketlerine gönderileceği ifade edilmişti. Bu nedenle şehit yakınları ile Erkan Başkanı arasında ufak bir restleşme yaşanmıştı. Neden uçak ayarlanmadığı konusu gündeme gelmişti. Şehit yakınları bu duruma itiraz ediyordu. Çünkü şehitlerin memleketleri yakın mesafede değildi. İki gece morgda bekleyen yaralı cenazelerin karayolu ile nakledilmesi ise tam bir vefasızlık ve sorumsuzluk olurdu.

Oysaki Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu şehit cenazelerinin naklini gerçekleştirebilecek nakliye uçakları ve helikopterleri vardı. O askeri uçaklar ve helikopterler böyle acı günlerde kullanılmayacaktı da ne zaman kullanılacaktı. Çözümün adresi belliydi. Kesinlikle Ankara bu işi çözerdi. Garnizondaki Subayları da germenin kimseye bir faydası yoktu, onlarında gücü bir yere kadardı. Kars Garnizon Komutanlığı emrinde askeri nakliye uçağı ya da helikopter yoktu. Olayın başından beri uykusuz ve yorgun olduklarını söylüyorlardı. Bu yüzden şehit astsubaylardan İlhan Hamlı'nın ağabeyi, kardeşinin astsubay arkadaşlarından Mustafa …… astsubay'a kendisini Postaneye götürmesini rica etti. Günlerden pazardı ama o yıllarda postaneden Pazar günü telgraf çekilebiliyordu. Postaneler pazar günleri de hareketli oluyordu. Pazar günleri daha çok telgraf çeken ve telefon görüşmesi yapanlar geliyordu. Şimdi ki gibi mail gönderme imkanı olmadığı için telgrafla haberleşme sağlanıyordu. Şehit astsubay İlhan Hamlı'nın ağabeyi görevliden telgraf çekmek için 4 adet kağıt aldı. Durumu özetleyerek şehitlerin memleketlerine uçakla gönderilmesinin sağlanmasını talep etti. 'Yıldırım' kaydı ile telgraflardan birincisi Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a, ikinci telgraf Başbakan Süleyman Demirel'e, üçüncü Telgraf Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş'e dördüncü ve son telgraf Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhittin Fisunoğlu'na çekildi. Yıldırım kayıtlı telgrafların ücreti şehit astsubay İlhan Hamlı'ının ağabeyi Ayhan Hamlı tarafından ödendi. Bu telgraflar doğru adreslere ulaştırılmış olmalı ki şehit cenazelerinin uçakla gerçekleştirileceği bilgisi aynı gün görevli subay tarafından verildi. Keşke şehit yakınları değil de Kars'daki askeri yetkililer şehit ailesinin itirazı üzerine bu işi kendileri direk çözebilmiş olsalardı. Çok daha anlamlı olurdu. Sonuç olarak öyle ya da böyle şehitlerin uçakla nakil sorunun çözülmüş olması şehit yakınlarını rahatlattı. O yıllarda belki imkansızlık belki de ağır işleyen bürokrasi nedeniyle şehit cenazelerinin memleketlerine karayolu ile naklinde hem güvenlik, hemde cenazenin bozulması tehlikesi yaşanabiliyordu. O günlere dair gazetelerde bu tür haberler çıkıyordu. Böyle bir olumsuzluğu yaşamayı kimse istemiyordu. Kars Havaalanında Bekleyen Hava Kuvvetleri Komutanlığına ait Askeri nakliye uçağı içerisinde 4 kahraman Astsubayın Türk bayrağına sarılı tabutları, bir şehit annesi, bir şehit eşi, bir şehit babası, bir şehit ağabeyi ve şehitlerin diğer yakınları ve 3 Astsubay 1 Asteğmenden oluşan refakatçı askeri görevlilerin eşliğinde Samsun istikametine uçtu.

Uçağın kokpitinde İlhan Astsubayın 6 yaşındaki kızı, annesi ve eşi konuk edilmişlerdi. Diğer yolcular ise şehitlerin tabutlarının konulduğu yerde uçuyordu. Kolay değildi bir annenin, bir babanın bir eşin, bir çocuğun, bir kardeşin şehitlerin sıra sıra dizildiği askeri bir uçakla birlikte uçuyor olması insanın canını acıtıyordu. Şehitler için eve dönüş katı yürekleri bile derinden sızlatıyordu. Hayat herkes için ayrı bir hikaye yazıyordu. Bazen akla hayale gelmeyen bir sonla o hayat hikayesi tamamlanıyordu. 4 kahraman Astsubayın hayat hikayesinin sonunda şehadete birlikte yürümek aynı uçakla sıra sıra dizili tabutların içerisinde uçmak vardı. Belki de o 4 astsubay ilk kez askeri bir uçakla sonsuzluğa uçuyordu. Şehit astsubay İlhan Hamlı'nın anne ve babası uçakla ilk kez uçuyordu. Böyle bir uçak yolculuğunu yaptıran kaderdi. Uçağı Samsun'a götüren personel uçağın Samsun Havaalanına inememe durumu olabilir inişin riskli olabileceği uyarısında bulunmuştu. Çünkü eski Samsun Havaalanı bulunduğu yer itibarı ile yerleşim yeri içerisinde kaldığı için bu tür büyük uçakların inişi için tehlike arz ediyordu. Her türlü tehlikeyi göze alan uçak personeli uzun bir yolculuktan sonra Samsun Havaalanına başarılı bir iniş gerçekleştirmeyi başardı. (eski Samsun Havaalanı şimdiki Ulugazi TOKİ Konutları İle İlkadım Belediyesi yeni hizmet binasının ve Samsun Araştırma Hastanesinin bulunduğu yerdeydi. Hala Havaalanın ana hizmet binasının bir bölümü ve arsası Askeri alan olarak TSK'ya ait bölgede bulunuyor) Büyük bir gürültü ile Samsun eski Havaalanına inen uçağı az sayıda askeri personel ve iki ambülans şehit cenazelerinin nakli için hazır bekliyordu. Birde Samsunlu şehit astsubay İlhan Hamlı'nın yakınları, arkadaşları, mahalle komşuları Havaalanındaydı. Şimdiki gibi şehit cenazelerini karşılamak üzere Samsun protokol'nün üyelerinden hiç kimse Havaalanında yoktu. Nede Havaalanına giriş çıkışlar şehit ailesi için VİP salonundan yapılmıyordu. Ne Vali, ne Belediye Başkanı hatta Samsun Garnizon Komutanı bile yoktu. Oysa ki Şehitleri getirecek askeri uçağın Samsun'a iniş yapacağı bir gün öncesinden biliniyordu. Kars Garnizon Komutanlığı Samsun Garnizon Komutanlığını bir gün öncesinden bilgilendirmişti. Ne yazık ki o yıllardaki protokol yetkilileri bu konuda duyarlı davranmamıştı. O yılarda şehit cenazeleri memleketlerinde uçaktan indirilirken protokol hangi saatte olursa olsun neden karşılama için hazır bulunmuyordu? Belki de o yıllarda yönergede yazan protokol kuralları öyleydi, bunu bilemiyoruz. Samsun Merkez Komutanlığından gelen bir Astsubay ve beraberindeki az sayıdaki İnzibat askeri karşılamanın görünen resmi kısmıydı. Bu nasıl bir durumdu anlamak mümkün değildi. Zaten şehit ailelerinin de protokol kurallarıyla ilgili bildiği hiçbir şey yoktu. Resmi tören istenmişti ama …O yıllarda karşılama böyleydi herhalde. O yıllarda şehitlerle ilgili konularda bir çok eksiklikler ve aksaklıklar yaşanabiliyordu. Bazı şehit cenazelerinin karayolu ile naklinde cenazelerin soğutucu olmadığı için bozulma durumuna geldiği bile olduğu kamuoyunda sık sık haber konusu olabiliyordu.

Bizim şehitlerimiz şanslıydı en azından uçakla nakledilmişlerdi ki cenazelerde hiçbir bozulma durumu yaşanmadı. Bu açıdan baktığımızda şanslı sayılabiliriz. Saat 14:00 sıralarında Kars'dan Havalanan Hava Kuvvetlerine ait askeri uçağın yükü acıydı, gözyaşıydı Türk bayrağına sarılı 4 kahraman Astsubayın naaşı gerçekten çok ağırdı. Babasının ve arkadaşlarının Türk bayrağına sarılı naaşı eşliğinde acaba 6 yaşındaki hangi çocuk uçak yolculuğu yapmak ister. Var mıyız birlikte empati yapmaya, şehit kızı olmaya! Belki de ilk kez Samsun havaalanına bu uçak bu kadar ağır bir yükle iniyordu. . Annelerinin kınalı kuzuları vatan, millet ve bayrak uğruna şehadet şerbeti içmişlerdi. Ülkesinin ve Türk milletinin bölünmez bütünlüğü uğrunda Şehadet şerbeti içmiş kahramanlara borçlu olanlar ne yazık ki şehitleri karşılamak için o gün gelmemişlerdi. Gelenler ise şehitlerin birinci dereceden gerçek sahipleriydi. Burnundan kıl aldırmayan 90'lı yılların bazı yetkilileri anlaşılır gibi değildi. Geçmişi hatırlayınca yaşananları unutamıyoruz, olumsuzluk yaşatanları da asla affedemiyoruz. Geçmişte yaşadıklarımızla ilgili neden bu kadar katı olduk bunu da bilemiyorum.
(Devamı yarın)