ANNESİNİN MAVİ GÖZLÜ PAŞASI VE ARKADAŞLARI UNUTULMASIN DİYE TARİHE 28. YIL NOTU DÜŞÜYORUZ - (10) -SON

Şehidin defin işlemi bittiğinde hazırlanan kullanılmış ve defolu olduğu sonradan evde görülen yün bayrak şehidin babasına Samsun Garnizon Komutanı tarafından bayrak kutusuna bile konulmadan sade bir şekilde takdim edildi. Bir bayrak kutusu bile düşünülmemişti. (Bayrağın kutuya konulmadan verilmesi ve bayrağın defolu çıkması aileyi çok rahatsız etmişti. Bir zaman sonra uygun bir dille yazılı olarak bu yaşanan olay Genelkurmay Başkanlığına aile tarafından bildirildi. Genelkurmay Başkanlığı'nın emri üzerine Samsundaki babaevinde aileye bir bayrak kutusu ve yeni bir bayrak takdim edildi. Ama şehit ailesi o bayrak kutusuna yeni bayrağı değil, şehidin son örtüsü olan tabutuna sarılı defolu yün bayrağı koydu ve hala onu orada muhafaza ediyor) Şehidin babası dışardan ilkokulu bitirmiş mahallede terzilik ve gazete bayiliği yapan kendi emeği ile geçinmeye çalışan emekçi bir insandı. Şehidin babası çocukluğundan bu yana iğne ile adeta kuyu kazıyordu. Şehidin annesi ise ilkokul mezunu bile değildi, okur yazardı, Kuran'da okuyordu, ev hanımı idi. Ekonomik durumları iyi olmaya bilirdi ama olup biteninde farkındaydılar. Şehidin babası önceden Merkez Komutanı olan Albay'ın tembihlediği gibi bayrağı öperek teslim aldı. Şehidin babaevi şehitliğe çok yakın bir mesafede komşu mahallede bulunuyordu. Tören sonrası şehidin ağabeyini isyan ettiren sahipsizlik görüntüsü defin sonrasında tekrar yine yaşandı. Şehidin ağabeyi askerliğini 1989 yılında İnzibat Bölüğünde Asteğmen olarak yapmıştı az çok askeri törenleri ve kuralarını bilen birisiydi. Şehidin anası, babası, eşi, ağabeyi görevlendirme dışı tanıdık sivil bir araçla evlerine bırakıldılar.

Cenaze öncesi olduğu gibi şehidin babaevine cenaze töreni sonrasında da hiçbir yetkili taziye için gelme zahmeti göstermedi. Cenazeden birkaç gün sonra bile gelen resmi görevli olmadı. Şehit Samsundaki Garnizonun personeli olmadığı için Samsun Garnizonunda görevli Subay ve Astsubaylarda bu bizim mesai arkadaşımız diye bir taziyeye gelmediler. Şimdi bu olup bitenleri düşününce üzülmemek elde olmuyor. Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu olduğu için şehit edilen bir astsubayın o yıllarda babaevinin bu kadar boş bırakılması ne insani, ne de vicdani bir durum değildi. Ne yazık ki, yaşanmaması gereken böyle bir süreç 1992 yılında yaşandı ve bitti. Geçen 28 yıla rağmen hafızalarda bu sürecin canlı kalmasının üzüntüsünü şehit ailesine yaşatanlar vicdanen şimdi ne kadar rahat olabilir, bunu bilmiyoruz. Cenaze defin işlemi sonrası şehidin babaevine gelen eşi, eşini kaybetmiş olmanın üzüntüsü içerisinde acının da verdiği stresle rahatsızlandı.

Şehidin eşi yine cenazeye katılanlardan eve taziye için gelen bir tanıdıklarının özel otomobili ile Samsun Asker Hastanesine tedavi için götürüldü. Hastane içinde Asker Hastanesinin nöbetçi doktorunu ararken Garnizon Komutanın Hastanede olduğunu Başhekimle kahve içiyor olmasına tanık olmak birkaç saat önce şehidini vatan toprağına emanet eden bir şehit ailesine neler düşündürdüğünü herkes kendi vicdanı ile empati yaparak değerlendirsin. Elbette ölenle ölünmüyor, kimsenin de şehit ailesi gibi yanıp tutuşması gerekmiyor. Ama şehit ailesinin yanında olmak ona teselli vermek gerekmez miydi? Diye sormadan o yılları ve olumsuzluklarını unutmak şehidimize saygısızlık olmaz mı? Bu olumsuzlukları şehit acısı ile birlikte yaşamak şehit yakınlarının kolay hazmedebileceği şeyler değildir. Şehit cenazesinde şehit ailesinin öyle yüksek ne beklentisi olabilir, beklenti acının içtenlikle paylaşılması ailenin en azından acının taze olduğu dönemde yalnız bırakılmaması terk edilmemesidir. Bir atasözümüz var; Demir tavında dövülür. Çok doğru ve yerinde söylenmiş bir söz. Eğer acıyı zamanında paylaşmazsanız bu vefasızlık olmaz mı? Taziye için şehidin babevine bile gelmeyen yetkililer olur mu? Şehidin defninden sonra şehit ailesinin yanında birkaç saatliğine de olsa bir sağlık çalışanı ve bir ambülans bulundurmak çok mu zordu? Cenaze töreni sırasında bulundurulmayan ambülans ve sağlık personeli defin sonrası şehidin tek katlı babaevinin önünde bekletilir miydi?

Şu bir gerçek ki bu şehit cenazesinde bir şeyler hep eksik bırakılmış, eksik düşünülmüştü. Bu tür olaylara hazırlıksız yakalanmanın mı, bir şaşkınlığın mı sonucuydu bunlar bilmiyoruz. O yılların bu tür eksiklikleri ne yazık ki sadece acılı şehit ailelerini üzüyordu. Üstelik şehidin eşi de bir sağlık çalışanıydı. Bir kardeş, bir evlat, bir baba, bir eş vatan toprağına bu vatanın, bu milletin bölünmez bütünlüğü uğrunda emanet edilmişti. Taziye için şehidin babaevine gelen hiçbir protokol mensubu olmamıştı. Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'ten, Kara Kuvvetleri Komutanı Muhittin Fisunoğlu'ndan babaevine taziye telgrafı gelmişti. Yine Ankara'dan merhum Başbakan Süleyman Demirel'den babaevine taziye telgrafı gelmişti. Ama bizi üzen bizi düşündüren gelmeyen bir telgraf vardı. Ne yazık ki Çankaya'dan zamanın Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal'dan ne babaevine ne de eşine taziye telgrafı gelmedi. Zamanın Cumhurbaşkanı Turgut Özal taziye telgrafı göndermiş olsaydı ne acılar dinecek ne de şehitler geri gelmeyecekti. Bölücü PKK terör örgütü ilk eylemini gerçekleştirdiği 17 Ağustos 1984 tarihinde dönemin Başbakanı Turgut Özal'ın PKK militanları için 'Üç beş çapulcu 'dediğini unutmuyoruz. O yıllarda Özal'ın bu tepkisini doğru bulan yandaşlar olabilir ama bu tepkinin doğru bir tepki olmadığını yaşayarak gördük.

Bunun Türkiye Cumhuriyeti Tarihine düşülmüş bir not olduğunu da biliyoruz. Eğer o yıllarda bu iş daha sıkı tutulmuş olsaydı, Türkiye PKK terörüne bu kadar çok kayıp vermezdi. O yıllarda Ankara operasyon izini vermediği için teröristlerin ellerini kollarını sallayarak nasıl sınırın dışına çıktıklarını anlatılanlardan biliyoruz. O üç beş çapulcu denilerek tümden başı ezilmeyen hainlerin şehit ettiği kahraman bir astsubayın babevine bir taziye telgrafının dönemin Cumhurbaşkanı olan merhum Turgut Özal tarafından gönderilmemiş olmasının açıklaması nasıl yapılır, bunu bilmiyoruz. Zaten kimsenin bir açıklama beklediği falan da yok. Ama bazı şeyleri unutmak yaşanamamış kabul etmek her zaman elde olmuyor. Bir daha yaşanmasın bir daha kimse unutulmasın diye hatırlatmakta fayda umuyoruz. Ne acıdır ki emanetin emaneti olanlar yalnız bırakılmıştı. Sadece şehit cenaze töreninde yaşanan duyarsızlıkları, olumsuzlukları yıllar sonra sorgulayan bir şehit ailesinin varlığı kimseyi rahatsız etmesin, aksine o yıllarda bu yaşananlardan herkes bugün bile payına düşen dersi çıkarmalıdır. Ders öyle ya da böyle her zaman değerlendirebilen için iyidir. Zaten o ders çıkarılmış olmasaydı, o yıllardaki gibi şimdiki yıllarda da şehitlerimiz ve yakınları çok yalnız bırakılırdı. Herhalde hiçbir şehit ailesini bu tür olumsuzlukların yaşatılması gerekmiyordu. Öyle ki artık 2000'li yıllarda devlet aklı çok daha duyarlı, çok daha bilinçli bir şekilde şehidine ve yakınlarına sahip çıkıyor.

Devlet aklı hiçbir duyarsızlığa hiçbir keyfiliğe hiçbir ihmale fırsat vermiyor. Devletin bütün kurumları, bütün yetkilileri artık şehit cenazelerinde çok daha iyi organize oluyor, çok daha kısa sürede şehidin ailesine ulaşıp, talepler değerlendiriliyor. Devlet refleksi artık şehit cenazelerinde hiçbir olumsuzluk yaşanmaması için üzerine düşeni yapmak için elinden geleni esirgemiyor. En uzak köydeki bir şehit cenaze töreni bile çok iyi organize edilebiliyor, ailenin kapısında sağlık personeli ve ambülans bekletiliyor. Bir şehit devlet için çok şey ifade ediyor. Cenaze namazını ise genelde müftüler kıldırıyor. Cenazenin defin yerindeki ses düzenine kadar her şey düşünülüyor. Özellikle belediyeler acılı aileler için sandalyesine kadar getiriyorlar. İşte budur şehit ailesinin yanında olmak ona zor zamanlarında destek olmak. Acı eğer söylendiği gibi hepimizin acısı ise devlet aklı her şeyi düşünmek zorundadır. Şehit ailesi yasal düzenlemelerle de artık çok daha iyi korunuyor, eksiklikler elbette var. Şehitlerimizi vatan sağ olsun diyerek toprağa verebilen şehit ailelerimiz de zaten bu duyarlılığı en fazlası ile hak ediyorlar. Bir aileden bir evladı, bir babayı, bir eşi, bir kardeşi şehit vermek vatana, millete, bayrağa canınızdan can vermektir. Bunun kolay olmadığını nutuk atanlar değil, yaşayan herkes biliyor.

Göz açıp kapayıncaya kadar geçti zannedenler olabilir. Yaşayanlar için hiçbir şey göz açıp kapayıncaya kadar geçmiyor. Dile kolay tam 28 yıl oldu. 28 yılda kaç saniye, kaç dakika, kaç gün, kaç ay, kaç mevsim, kaç anneler günü, kaç babalar günü, kaç bayram var hiç düşündünüz mü? Ömrünüzün kalan kısmını şehit acısı ile yaşamak nedir bilir misiniz? Bunu en iyi şehit yakınları, en iyi de şehit anneleri bilir… Acıyla yaşama tutunmak, kalan ömrünüzde acıyı bal eylemek kolay mıdır, kolay mıdır? Maalesef bu ülkede analar çok ağladı, çok acı çekti. Anaların kara toprağa emanet ettiği fidanlar bayrağımıza renk verdi, vatanımıza bağımsızlık armağan etti. Öyle ki bundan 28 yıl önce Iğdır'da Pamuk Geçidi Mevkiinde şehadet şerbeti içen 4 kahraman Astsubayımız boşuna şehit düşmedi. Onlara kıyan hainler onların şahsında, Türk Silahlı Kuvvetlerine, vatanımıza, milletimize bayrağımıza, istiklalimize, istikbalimize, namusumuza, ezanımıza saldırdılar.

28 Yıl önce 18 NİSAN 1992 'de Kars İli Iğdır İlçesi Pamuk Geçidi mevkiinde Astsubay İstihkam Teknisyen Kıdemli Üstçavuş İlhan HAMLI, Astsubay İstihkam Üstçavuş Erkan IĞDIR, Astsubay Tankçı Üstçavuş Mustafa KARAÇİMEN, Ord. Teknisyen Astsubay Çavuş Naci YILDIRIM PKK terör örgütü tarafından hunharca şehit edildiler. Bu hunharca saldırının sonunda vatan toprağına emanet edilen 4 kahraman Astsubay hepimizin şehididir. O kanlı günden beri 4 kahraman Astsubayın ne sesini duyan, ne tenine dokunabilen yok. Onları çarşıda, pazarda, tatilde görende yok. Babaevlerine bayramlarda da gelmiyorlar. Ama hayatta olan yakınlarının gözleri özellikle de annelerinin gözleri hep kapıda kalıyor. Acılı aileler şehitlerinin buz gibi mezar taşlarına dokunuyor, o mezar taşlarında şehidinin tenin sıcaklığını arıyor. Cennet kokulu, cennet gülüşlü şehitlerimizi, asla terk etmiyorlar, asla yalnız bırakmıyorlar.
Yokluğunuzu her zaman her yerde hissettiğimiz sevgili şehitlerimiz: Astsubay İstihkam Teknisyen Kıdemli Üstçavuş İlhan HAMLI, Astsubay İstihkam Üstçavuş Erkan IĞDIR, Astsubay Tankçı Üstçavuş Mustafa KARAÇİMEN, Ord. Teknisyen Astsubay Çavuş Naci YILDIRIM; sizleri çok özledik. O kadar çok özledik ki, attığımız her adımda, aldığımız her nefestesiniz. Daima bizimlesiniz. 28 yıl önce aldığımız şehadet haberinizle sarsılmıştık. Sizsiz ama sizinle dopdolu bir yılı daha geride bıraktık. Sizleri şehadetinizin 28. yılında saygıyla, sevgiyle, özlemle ve minnetle çok anıyoruz ve sizleri çok arıyoruz. Unutulmamanız dileğiyle asla unutmuyoruz, asla unutturmuyoruz… Bunu başarmak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz…Sizleri tanımayan yeni nesile de sizi anlatıyoruz. Hiç unutmadık, hiç unutturmayacağız, hiç unutulmayacaksınız. . . İsimlerinizi hafızalarda tutmak için elimizden gelen bütün gayreti sarf ediyoruz. Bazen bir okul, bazen bir cadde, bazen bir tatbikat alanı, bazen bir park, bazen bir derslik, bazen bir kütüphane sizlerin adıyla onurlanıyor. Ruhunuz şad, mekanınız cennet olsun, makamınız yüksek olsun.

Ay yıldızlı bayrağın gölgesinde bütün şehitlerimizle birlikte sonsuza kadar rahat uyuyunuz. Kim hangi ihanetin, kim hangi ikiyüzlülüğün peşinde koşarsa koşsun sizin, arkadaşlarınız ve sizden sonraki silah arkadaşlarınızın ödediği bedel bu vatanı kurtarıyor. Bu vatanın nasıl kurtulduğunun gerçek delillerisiniz. Siz vatan için, bizim için şehit olurken sizi görmezden gelenler olursa, onların da içimizdeki duyarsız zavallılar ve vefasızlar olduğunu biliyoruz. Değişik zamanlarda yaptıkları uygulama ve olumsuz davranışlarıyla sizleri ve bizleri üzen duyarsızlara ise asla haklarımızı helal etmiyoruz.
' Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıra dağlar gibi duranlarındır.
Bir tarih boyunca onun uğrunda,
Kendini tarihe verenlerindir. '


Şairin bu anlamlı dizelerini şehitlerimiz unutulmasın diye bir kez de biz şehit yakınları hatırlatıyoruz. Iğdır'ın Pamuk Geçidi Mevkiinde 18 Nisan 1992'de bölücü hainlerin korkunç saldırısında şehadet şerbeti içen şehitlerimiz ; Astsubay İstihkam Teknisyen Kıdemli Üstçavuş İlhan HAMLI'nın, Astsubay İstihkam Üstçavuş Erkan IĞDIR'ın, Tankçı Astsubay Üstçavuş Mustafa KARAÇİMEN'in, Ord. Teknisyen Astsubay Çavuş Naci YILDIRIM'ın ve tüm şehitlerimizin ruhları şad mekanları cennet olsun. Önlerinde saygı ve sevgiyle eğiliyoruz, ışıklar içerisinde Allahın rahmeti ve bereketi ile cennetinde uyusunlar…
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
Annen Bedriye HAMLI, baban Merhum Ahmet HAMLI, ağabeyin Ayhan HAMLI ve sizleri seven ve unutmayan duyarlı güzel insanların tamamı. . .

Not : 10 bölümden oluşan köşe yazımı sabırla takip eden değerli okurlarıma teşekkür ediyorum.