Ünye'den içerilere doğru girdik.
Virajlı yolları aşarak çıktık Akkuş'a.
Niyetimiz, meşhur gürgenlerin arasından, iç bölgeler.
Muhteşem havada doyumsuz güzellikleri sindirerek inmeye başladık Niksar'a.
Yaylalar, tepeler derken, dikkatimizi çeken öğle sıcağında tarlada çalışan üç kişi.
Aracımızı park edip kendilerine yöneldiğimizde 'Buralarda bu saatte kim ola ki bunlar? 'diye akıllarından geçirmişlerdir muhakkak. Her zaman yaptığım gibi yöre insanıyla iletişim kurmak amacım.
Selamımızı 'Ve Aleykümselam' diyerek aldılar.
Anne baba ve yetişkin erkek evlatları güneşin yakıcı sıcağından günlerce nasiplenmişler, mevsimin inanılmaz sıcaklığı belli ki üç kişinin ten rengini değiştirmişti. Çocuk tırpan sallıyor, anne ekinleri traktörün üzerine atıyor, traktörün üzerindeki aile reisi ise yığınları yerleştiriyordu.
Samsun'dan geldiğimizi öğrenince tebessümleri arttı.
'Köylünün işi bitmez, ekinleri toplamak zorundayız ama domuzdan kurtulabilsek' deyince fındık üreticisiyle ortak düşmana sahip olduklarını öğrendik. Üç kişilik aile ihtiyaçlarını karşılayacak kadar hayvan beslediklerini, tarlanın önemli bir mahsulünü de onlar için topladıklarını söylediler. Kadının elindeki aparatı alarak ekinleri traktöre atmaya başlarken sohbetimiz sürüyordu.
Traktör üzerindeki Emin ağabey Anadolu insanına has, hanımına 'Misafirlerimiz uzaktan gelmiş, hemen sofrayı hazırla' diye seslenmez mi?
Sınırlı yiyeceklerini bizimle paylaşma niyeti öylesine büyük bir değerdi ki?
'Allah'ın selamıyla geleni doyurmadan göndermeyiz' derken bir de akşam misafirimiz olun teklifiyle karşılaştık. Sürpriz değil; benzer tekliflere ülkemin birçok yerinde çok tanık olmuştum.
'Nasıl geçiniyorsunuz?' soruma, '1700 lira emekli maaşım var çok şükür. Allah'tan bir tek sağlık sıhhat istiyoruz' dedi.
'Bakın sizinle mesafeli duruyorum. Tanımadığınız kişilerle yakın durmuyorsunuz. Niksar'da korona durumu nasıl? diye sordum.
'Burada yok be Kenan ağabey. Olursa büyük şehirlerden gelenlerde oluyor' dedi.
İkimizde birbirimize ağabey diye hitap ediyorduk.
Sonra içini bir döktü ama tam döktü köylü Emin ağabey.
'Allah sizlerden razı olsun. Buradan geçer giderler, ne selam verir, ne hal hatır sorarlar. Televizyonlara bakınca o kadar çok konuşuyorlar ki. Gelip burada bizimle sohbet etmeniz bizim için bulunmaz mutluluk' dedi.
Aklıma tıp insanı Niksarlı Prof. Dr. Ateş KARA geldi.
Korona Bilim Kurulu Üyesinin canlı yayınlarda memleketini dillendirmesiyle sempati duymaya başladığım Niksar'a, traktör üzerinde ter döken Emin ağabeyin ifadeleriyle ilgim daha da artmıştı.
'Hepimiz köylüyüz deriz de...'
Genelde görmezden geliriz Niksarlı köylüyü.
Hâlbuki onların bizden hiç ama hiç beklentileri yok.
Bir tek Allah'ın selamından başka?