Neredeyse her sabah sahildeyiz.
Güneşin doğuşunu izlemenin verdiği huzur...
Dalganın vurduğu yerde yürümenin verdiği rahatlık.
Bunları yaşadıkça denizi arkana alıp şehre bakarak 'Bu güzelliklerin farkında olmayanlar, uyuyun uyuyacağınız kadar' diye haykırmak geçiyor insanın içinden.
Sabahın ilk dakikaları belli bir saate kadar Karadeniz bir başka güzel.
Binlerce kilometre uzakta Ege Akdeniz kıyılarına özeniriz de...
Atakum'da sabahları denizin güzelliğinden söz edince 'Geç onu geç' diyenler olacaktır.
Haa, bu arada!
Bu güzelliklerden haberdar olanlar ise o kadar çok ki...
Kumsalda altı kilometre yürüyüp Karadeniz'in sakin olduğu en güzel saatinde yüzdükten sonra güne başlamak insanı dinçleştiriyor.
Diyorum ki, uykuya teslim olmayın, Allah'ın bu nimetinden yararlanın.
Buraya kadar anlattıklarım ve önerim ne kadar güzel değil mi?
Bayramda sahillere baktım çadırlar; belli ki Atakum iç turizmden nasiplenmiş.
Sivas'tan, Yozgat'tan, Amasya'dan, Kayseri'den, Çorum'dan...
Merhabalaştığımız Kayserili aile ise, öylesine hayal kırıklığına uğramış ki, feryat figan ediyor.
Ne dese haklı, bu şehrin çocuğu olarak başım öne eğildi.
'Kayseri'de sahil yok ama Kayseri'nin böyle bir sahili olsa böyle olmazdı' dedi.
Deniz için Samsun'u tercih ettiklerini söylerken, 'Gelin birde Kayseri'yi bir görün' diye iddialı bir şekilde bizi illerine davet ettiler. İnanın bu güzelliği kirletmekte ısrar eden toplumun farklı bir kimliğine sabahın ilk saatlerinde tanık oluyoruz maalesef.
Adeta bu iğrenç tabloyu ileriye taşımada yarışır gibiyiz.
Deniz denizliğiyle; insana bir mesaj veriyor. Ama anlayabilene.
'Attığınız pislikleri suratınıza fırlattığımı anlamaktan dahi acizsiniz' diyor.
Atakum Türkiye'de ender bulunan, belki de bulunmayan bir kumsala sahip.
Böylesine bir kumsalı pisletmek için bu kadar mı yarışılır Allah aşkına!
Bunu yaparken zevk alabilmenin formülü varda biz mi bilmiyoruz?
Spotlar, anlatımlar, konferanslar, dil dökmeler, daha neler neler...
Temizlik konusu insanoğluna hangi dille anlatılmalı?
Güzelim kumsala elinizdekini, çantanızdakini, evinizdekini bırakmak için mi geliyorsunuz?
Yediklerinizi, içtiklerinizi, s....tıklarınızı ortalığa dökmekten ne zevk alıyorsunuz?
Sabahları yürürken bir tarafım deniz, diğer tarafım kumsal.
Bir tarafım kendini temizliyor, diğer tarafım pisliğe boğuluyor.
Devletin görevlisi kumsaldaki bu pislikleri toplarken, adeta ona 'Şu insan kılıklıların pisliğini erken saatte topla ki pisliğimiz gün yüzüne çıkmasın' denilmiş gibi.
Yenilenler, içilenler poşete konmadan uluorta kumların üzerinde...
Naylon parçaları, unutulan can simidi, plastik şişeler, patlamış deniz yatağı, içki/bira şişeleri...
Sanki sahilde meydan muharebesi yaşanmış onun izleri var.
Akşamın karanlığında içtiğin zıkkımın şişesini yanı başındaki çöpe atmak o kadar zor mu?
Medeniyetten, gelişmişlikten hep dem vurulur ya...
Bu sözcükleri dillerine pelesenk edenler var ya...
İçlerinde bir kesim kurumsal hizmetleri yerden yere vururlar.
Devlete küfrederler, hükümet yıkar, hükümet kurarlar...
Ama elindeki çöpü ortalığa atacak kadar medenidirler. (!)
Konuşurken mangalda kül bırakmazlar, yarın benzer pisliği yine yaparlar.
Kayserili aileye boynumu büktürdünüz ya helal olsun sizlere.
Aslan yattığı yerden belli olur derler ya...
Biz Böyle Bir Aslanız! İşte.