20. yüzyılın başında Fizik bilimi çok heyecan verici değildi.
Her şey stabil görünüyordu.
Sadece cevabı bilinmeyen bir kaç kırıntı vardı.
Zamanın ünlü İngiliz matematiksel fizikçisi William Thompson, nam-ı diğer, Lord Kelvin 1900 yılında yaptığı bir açıklamada artık fizikte keşfedilecek bir şeyin kalmadığını, sadece daha hassas ölçümlerin yapılabileceğini söylemişti.

***
Thompson'un öngörüsünün aksine 20. yüzyıl bilimin her alanında inanılmaz keşiflerin, buluşların yapıldığı bir yüzyıl oldu.  Her şeyden önce Einstein rölativisttik fiziği keşfetti, Kuantum fiziğinin temellerini attı. Atomun ne olduğuyla ilgili teoriler geliştirildi. 1911 yılında süper-iletkenlik bulundu. Nükleer enerji keşfedildi. Mühendislikte içten yanmalı motorların, uçağın, roketin geliştirilmesi gibi gelişmeler oldu. 1928 yılında penisilin geliştirildi. 1936 yılında Alan Turing, bilgisayarların geliştirilmesi adına önemli bir teorik öneri geliştirdi.  2. dünya savaşında İngilizler radarı icat etti. Elektrikte yarı iletkenlik teorisi geliştirildi. Bu sayede 1947 yılında transistor icat edildi. Transistorların keşfi ile elektronik bilimi ortaya çıktı. Vakum tüplü radyolar, oda büyüklüğündeki bilgisayarlar yerini daha küçük, daha hızlı, zaman ve maliyet etkin cihazlara bıraktı. 1950 yılında manyetik rezonansın teorisi keşfedildi. 1958 yılında, yapay zekanın temeli sayılacak yapay sinir ağları Frank Rosenblatt tarafından önerildi. 1960 yılında Lazer keşfedildi. 1961 yılında Ruslar (Yuri Gagarin) uzaya ilk insanı gönderdi. 1964 yılında büyük patlamanın delili olarak kabul edilen kozmik arka plan ışıması keşfedildi. 1969 yılında ilk insan aya ayakbastı. 1970 yılında MR görüntüleme fikri ortaya atıldı. 1982 yılında Richard Feynman kuantum bilgisayar fikrini ortaya attı. 90'lı yıllarda insan genom projesi başlatıldı.

***

Görüldüğü gibi 20. yüzyıl inanılmaz gelişmelerin yaşandığı bir yüzyıl oldu. Yukarıdaki liste ara buluşlarla birlikte yüzlerce maddeye genişletilebilir ve aslında çok eksik bir liste. 20. yüzyıldaki sıçramalar kadar olmasa da içinde bulunduğumuz yüzyılda da gelişmeler olmaya devam ediyor. 2012 yılında Cern'de maddeye kütlesini veren parçacığın keşfedildiği duyuruldu. Bu yıl Venüs'te yaşam izi bulunduğu duyuruldu. Bilimsel gelişmeler hız kesmeksizin devam ediyor ve yapılan tüm bu buluşların elde edilmesi tek bir ortak metot sayesinde başarıldı. Bilimsel metot. Bilimsel metodolojinin kendine has özellikleri vardır. Deney-Gözlem-hipotez-teori adımlarını izlemelidir. Elde edilen teori doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir olmalıdır. Yani teori doğru ise doğru olduğu, yanlış ise yanlış olduğu kanıtlanabilir nitelikte olmalıdır. Bunları sağlamayan herhangi bir öneri, öngörü bilimsel değildir.

***

Bilimselliğin en heyecanlı yanı sürekli gelişmeye yenilenmeye açık olmasıdır. Doğru bir teori, 'daha doğru' bir hale evirilebilir, daha genel bir şekilde ifade edilebilir, hatta belki o kadar da doğru olmadığı ispatlanabilir. Dogmatizm, bilimselliğin en büyük düşmanıdır. Değişmez, asla değişmeyecek olanla sürekli yeniliğe açık olan arasındaki bir çatışmadır bu. Dünyanın döndüğünü savunan Galileo Galilei'nin engizisyon mahkemesinde yargılanması bu çatışmanın tarihteki en güzel örneğiydi.
Bilimsel metodolojinin insanlığı gerçeğe ulaştırabilecek tek şey olduğunu kabul eden toplumlar gelişmiş, kabul etmeyenler sömürülmüş toplumlar haline geldi. Bu toplumlar arasında refah düzeyi ve bilim-teknik düzeyi bakımından büyük bir fark oluştu.  

***

20. yüzyılda meydana gelen, 'sıçrama' olarak nitelendirilebilecek, çığır açan buluşların neredeyse tamamı bilimsel metodolojiyi gerçeğe ulaşma konusunda kabul etmeyi başarmış batılı ülkelerden geldi. 20. yüzyılın başında 'artık keşfedilecek bir şey kalmadı' diyen Thompson'u bence suçlayamayız. Genel görünüm o şekildeydi. 2020 itibariyle buluşlar, bilimsel gelişmeler devam etse de bunlar geçmişteki buluşların minör gelişmeleri şeklinde. Bir bakıma 20. yüzyılın başındaki gibi durağan bir durumdayız ve yine bilimin cevaplayamadığı pek çok kırıntı var.

***

Bir sonraki bilimsel sıçrama 10 yıl sonra mı yoksa bu yüzyılda mı yaşanır bilmiyoruz.
Ancak şu kesin ki bu kez yaşanacak sıçramada bilimi gerçek olarak kabul etmiş ülkelerle kabul etmeyen ülkeler arasındaki fark kapanamayacak düzeylere ulaşacak. Türkiye'nin hangi gurupta olacağı ise gerçeği arama yolculuğunda sadece bize kalmış.