Ak akçe kara kara gün içindir, sakla samanı gelir zamanı...
Hatırladığım kadarıyla öğrendiğim ilk atasözleriydi bunlar. Ne güzel sözler değil mi? Ancak zaman geçtikçe başka atasözleri de öğrendim; Bal tutan parmağını yalar, devletin malı deniz yemeyen domuz, yemeyenin malını yerler ve daha bir sürü...
***
Ara sıra Avrupa'dan bazı haberler gelir ve bunlara güleriz. Bu haberler çeşitli Avrupalı yöneticilerin, yaptıkları bazı etik ihlalleri yüzünden istifa haberleridir. Örneğin, Norveç Balıkçılık Bakanı Per Sandberg, kız arkadaşıyla birlikte, devletin kendisine zimmetlediği cep telefonunu da yanına alarak İran'a tatile gitti ve istifa etmek zorunda kaldı. Makedonya Ulaştırma ve İletişim Bakanı Mile Janakieski, tekne faciası sonucu hayatını kaybeden 15 turistin ardından etik sebepleri göz önüne alarak istifa etti. Danimarka Ulaştırma Bakanı Maria Borelius, evinde sigortasız çalıştırdığı çocuk bakıcısını yetkili makamlara bildirmediği için istifa etti. Güney Kore Sağlık ve Refah Bakanı Jin Yong, yaşlılık maaşı sözünü yerine getiremediği için istifa etti. Almanya Federal Eğitim ve Araştırma Bakanı Annette Schavan, doktora tezinde intihal yaptığı ortaya çıkınca istifa etti. İsveç Maliye Bakanı Mona Sahlin, devlet harcamaları için verilen kartla çikolata aldıktan sonra eleştirilerin hedefi oldu ve istifa etti.
***
Bu liste elbette uzayıp gidiyor. Bu haberlere gülüyoruz belki ama aslında güldüğümüz kendi halimiz. Bir toplumun kalkınmış, muassır medeniyetler seviyesinde olması sadece yazılım, teknoloji ağır silahlar mı? Hayır, etik değerler. Bu etik değerler milletçe kendimiz için koyduğumuz standartları belirliyor. Bu standartlar ne kadar yüksekse o ülkede kurumlar o kadar iyi işliyor, ülkenin kalkınmış bir ülke olması için tün engeller kalkıyor. Ancak tam tersi olduğunda yani milletçe yolsuzluklara göz yumduğumuzda, bizi soyanlara daha fakir olmamızı sağlayanlara müsaade ettiğimizde ülke sömürülen ülkeler kategorisinden çıkamıyor.
***
Tüm bunları belli bir siyasi partiye bağlayacak değilim. Etik ihlallerin, yolsuzluğun siyasi partisi yok. Siyasi geçmişimizde her siyasi partiden yolsuzluk yapanlar çıktı. Ancak şunu da kabul etmek gerekir ki yolsuzluklar hiç bir zaman içinde yaşadığımız dönemdeki gibi sistematik bir hal almamıştı. Özellikle dinle aromalanmış yolsuzlukluklar yok mu? İşte milletimizin kurtulması gereken yegane bela bu. 'Dinci ahlaksızlığı' kavramı bu dönemde iyice yerleşti.
***
Yine de sonuçta kendimize dönüp bakmamız gerekiyor. Siyasi partiler milletin bağrından çıkıyor. Kurtuluş savaşını başarmış, yardımsever, direnme ve sabır baremi inanılmaz yüksek milletimizin ata sözlerine yansımış bu zihniyetten bir gün mutlaka kurtulacağına inanıyorum. İhtiyacımız olan biraz etik, biraz daha ahlak.