Günün herhangi bir vakti.
                İster sakin oturduğunuz bir köşede.
                İster yolda yayasınız, ya da aracınızın içinde.
                Bazen hiç ihtimal vermediğiniz bir ortamda.
                Sizi öyle bir yerde buluyor ki, şaşırmamak elde değil.
                'Allah'ım bizi her türlü kazadan beladan koru!' yakarışlarımız olur ya...
                Ne kadar önlem alırsanız alın, ne kadar tedbirli olursanız olun.
                Vakitsiz bir yerde bela ile yüzleşmemek elde değil.
                Geçen hafta misafirlerimle doğanın içindeyim.
                Kimselerin olmadığı; yaylaların, dağların, tepelerin başında.
                Öylesine bir belanın ortasında kendimizi bulduk ki...
                Hani ekranlarda görür, haberlerde okuruz ya.
                "Pisipisine gittiler, hiç olmadık yerde, ne kusurları vardı ki..." dedirten cinsten.
                Kontrollü davranmasak kim bilir neler yaşayacak, bizimle ilgili bugün neler konuşulacak, aklıselim, soğukkanlı konuşmasak 'Vay be! Bu olay olmamalıydı.' dedirtecekti.
                Kılpayı o belayı başımızdan savuşturduk ya, şükürler olsun.
                Misafirlerimle birlikte Ordu Çambaşı Mesudiye yolunda Kızılağaç Yaylasına seyir tepesi olabilecek yere aracımızı park etmek üzereyiz.
                Arkamızdan hızla gelen beyaz bir Kartal direksiyonu aniden önümüze kırdı.
                Öyle hızlı bir manevra anlaşılır gibi değil.
                Önümüzü kesmeden birde çevremizde iki tur atarak ilerde durdu.
                Yapılan taciz akıl alır gibi değildi.
                Ne oluyor, kim bunlar, neyin nesi diyene kadar aracın içinden çıkan kişi, az ilerde muhtemelen kendi arkadaşlarının olduğu diğer aracın yanına giderek saldırgan konuşmalara, sinirli hareketlerine devam etti.
                Bu tavrın bizimle ne alakası olabilirdi?
                Dedik ya, bela hiç beklenmedik yerde gelir sizi bulabilir.
                İşte, insanın aklına her şey geliyor o anda.
                Dağın başında tamamen savunmasız durumdasınız.
                O kişinin arkadaşları bizden arkadaşı adına özür dilemesine diledi ama sonrasında o çirkin tavırlarını sürdüren şahsın belinden silah çıkarması bizi daha fazla tedirgin etti.
                Kendi aracını yumruklamalar, silahın kabzasıyla sağa sola vurmalar...
                Her an her şeyin olabileceği beklenmedik bir durum.
                Üç beş dakika önce neleri düşünürken baktık ki tam belanın ortasındayız.
                Kişilerle ne tanışmışlığımız, ne görüşmüşlüğümüz var.
                Üzerimizde ateşleyici silahın olmaması ne kadarda iyiymiş.
                Belki de kendimizi kontrol edemez, farklı olaylar gelişirdi.
                O silah insanın üzerinde bazen dost değil, düşman olabilir.
                Ya orada akla gelmeyen bir çatışma olsaydı.
                Eşimin 'Aracında kendini savunacak bir aletin olsun.' sözleri aklıma geldi.
                Çok haklı mıdır halen tereddüt içindeyim.
                Kişilerle çatışmayı tercih etsek bugün belki de farklı durumlar konuşulacaktı.
                Neyse ki soğukkanlı duruşumuzla beladan uzaklaşıp ihbarımızı daMesudiye'de güvenlikle ilgili birimlere anlattıktan sonra olay mahallinden ayrıldık.
                Toplum öyle olmuş ki, aldığınız nefesten nem kapıyor.
                Ensenizi kaşımak için elinizi kaldırsanız bir anlam çıkarıyor. 
                Aracınızla sollama yaparken alınganlık gösteriyor.
                Yorum yapmadığınız ortamda sizi günah keçisi yapabiliyor.
                Açıkçası bela beklenmedik yerde gelip önünüze dikilebiliyor.
                'Allah görünür görünmez kaza ve belalardan bizi korusun.'
                Birde fitne ve fesat düşüncelerden.