Yolumuz yine dağlarda.  
                Kocadağ'dan Kabadüz köyüne iniyoruz.
                Sonbaharın belki de en serin günleri.  
                Gözümüz doğanın güzelliklerinde.  
                Bunları düşünürken dalları yola sarkan ayva ağacı.
                Öylesine güzel, öylesine alımlı, öylesine gösterişli ki?
                Bu güzellik dalından nasıl ayrılacak bilemiyorum.
                Durdurdum arabayı sırf o güzelliği seyretmek için.
                O esnada bahçeden gelen sese kulak vermemek mümkün mü?
                Bağında bahçesinde ter döken amcamız.  
                Elinde orak belini aşan mısırları biçiyor.
                Selamlaşıp başladık derin sohbete.
                -'Mısırlar pek boy atmamış galiba.'
                -'Kendimize değil hayvanlar için ektik.'
                Bunları söylerken Ayşegül Hanım amcanın elinden orağı aldı, başladı amcanın yarım kalan işini devam etmeye.
                Bizimki pek maharetli ya, yeter ki köy işi olsun.

-'Alaattin amca bizim hanım az sonra yevmiye isterse şaşırma.' Dedim.
                Kabadüz köyüne Artvin Şavşat'tan gelmişler.  
                Gülerek -'Köy işinden pek anlıyor' dedi.
                -'Havalar bu yıl yağışlı geçiyor ne yaptın fındığı?'
                -'Şükür kuruttum ve sattım.'
                -'Buraya iyi kar düşer mi' soruma 'Düşer ama yollarımız hiç kapanmaz' dedi.
                -'Bu yıl ayva bol, kış çok sert geçecek diyorlar.'
                -'Odun sıkıntımız yok' derken teyzede bahçenin kenarından gözükmüştü.
                Orta yaşın üzerinde iki kişi toprağın bereketine şükrediyorlardı.
                -'Alaattin amca emeklilik var mı?'
                -'Allah devlete zeval vermesin. Bana ve hanıma verdiği yaşlılık aylığıyla idare ediyoruz.'
                Eşiyle ikisi 1700 lira maaş alıyorlarmış.
                Toplanmış bahçeyi göstererek 'Teyzem fasulyeler nasıl bereketli miydi?'
                -'Allaha şükürler olsun, bizlere ve çocuklara yetti.'
                Bahçenin üzerindeki evlerine davet edip ikramda bulunmak istediler.
                -'Alaattin amca İnşallah kışın geliyoruz misafirliğe, kuzineyi yakıyor, içine patatesleri atıyor, çayı demliyoruz' dedim.
                Sohbetimiz o kadar güzel ve derindi ki?
                -'Evini bahçeni öğrendik, sizleri bir ata gibi kabul ettik' derken Ayşegül Hanım elinde poşetle çoktan asmanın altına girmiş üzümleri poşete dolduruyordu.
                -'Gördün mü on dakika çalıştı karşılığını alıyor' dedim.
                Alaattin Amca, -'Helali hoş olsun' diyerek gülümsedi.
                -'Allah'a emanet olun' diyerek yanlarından ayrıldık.
                Sonbaharın soğuğu o gün bizleri üşütse de.     
                Şavşatlı Alaattin Amca'nın sohbeti ısıttı bizleri.