Ne yazık ki açlık dünyamızın önemli problemi.

Bunda insanoğlunun aç gözlülüğü, adaletsizlik tabii ki en büyük etken.

Sorun yakın zamanda, gıdaya daha kolay erişen ülkeleri de etkisi altına alacak gibi. Pandemi süreci, ardından Rusya-Ukrayna krizi bu problemi iyice gün yüzüne çıkardı.
Dünyanın en büyük iki buğday üreticisi arasında krizin patlak vermesi, temiz su ve gıdaya erişimin ve buna bağlı problemlerin petrolü önceleyeceği sinyallerini vermeye başladı.
Çin yıllarca muhafaza edebileceği gıdaları stoklayabilmek için harekete geçti bile.
Geleneksel yöntemlerle yapılan tarımla bir zamanlar kendi kendine yeten ülkemiz için bugün bunu söylemek pek de kolay değil.

Ülkemizi bile etkisi altına alan gıda sorunu ithalat/ihracatla günübirlik çözülmeye çalışılsa da, yaşanan son gelişmeler, ekip-biçmenin ne kadar önem arz ettiğini daha iyi anlaşılır hale getirdi. Buna rağmen küresel dünyada ülkelerin kendine yetebilmesi sınırları dışındaki gıda krizinden etkilenmeyeceği anlamına gelmiyor.

Konuyu dar bir kapsamda çözmeye çalışmak günü kurtarsa da, orta ve uzun vadede bu yangın herkese yansıyacaktır. Dolayısıyla gıda sorununu geniş açıdan ele almak ve tartışmak gerekiyor.
Her ülkenin kendi durumunu gözden geçirmesi, kendini ideal bir yere taşıması elzem.
Hızla sanayileşen dünyada modern tarıma geçemezsen dışarıya mutlaka muhtaç oluyorsun. Demek ki ayakta durabilmenin formülü her açıdan kendini geliştirmekten geçiyor. 
Peki, biz ne durumdayız?

Kendine yetebilecek en şanslı ülkelerden olmamıza rağmen, sanayileşmedeki yetersizlik, rekabette istenilen seviyede olmadığımızdan kan kaybettiğimiz doğrudur.
Ekilebilecek arazisi Konya büyüklüğünde ve bunun çok büyük kısmını deniz dolgusu yaparak elde etmiş bulunan Hollanda'yla kendimizi kıyaslayacak olursak eğer.

Yıllık tarımsal ürün ihracatında Avrupa birincisi, dünya ikincisi durumunda olması. Buna ilaveten et ve süt ürünlerinde, ayrıca çiçekçilikte ise dünyanın sayılı ülkeleri arasında sayılması.

Ülke olarak yaptığımız yanlışların bir aynası adeta.   
 Hollanda yedi yıllık tarım bütçesi yapıyor, çiftçileri her alanda eğitiyor, destekliyor, denetliyorlar. Dünyanın en başarılı tarım üniversitelerine sahipler. Nadasa alan bırakma yerine verimliliği arttırıyorlar. Tarımın her alanında akıl ve bilimi kullanıyorlar. Kooperatif olayına ve AR-GE çalışmalarına çok önem veriyorlar. Üreticiler tek bir ürün üzerinde uzmanlaşıyorlar. Çiftçilerin ne ekeceğini, nasıl ekeceğine kooperatif karar veriyor. Üreticiler her alanda destekleniyor, takip ediliyor, hasat esnasında işçi bulmasında dahi yardım ediliyor. Birim alandan en çok ve en kaliteli ürünü hedefliyorlar.

Türkiye'de güneş, toprak, su var. Ama istenilen düzeyde tarımsal üretim yok. Bizde üretim maliyetleri çok yüksek, bir yıl önce hangi ürün para etmişse o ekiliyor, deneme-yanılma yöntemiyle tarım yapılıyor, çiftçi ürünün kalitesinden ziyade destekleme parasına bakıyor.

Orta vade de sonuç alacak akılcı tarım politikamız mutlaka olmalı.

Bugün hazine arazileri üzerinde 'Ekilmemiş, dikilmemiş toprak kalmasın' kararı acilen hayata geçirilmeli. Ülke sınırları içinde ki suların kontrol altına alınması, meseleye önemli bir katkı sağlayacaktır elbette. Maliyetleri oldukça arttıran bir pranga gibi bizi dışarıya bağımlı hale getiren petrole rağmen bu kısır döngüyü aşmak zorundayız.
Elbette tarımda şanslı ülkelerdeniz.
Elbette Biz bize yeteriz, hatta başkalarına da. 
Ama elimizdeki değerleri kullanabilirsek. 
Unutmayalım 'İlk insan bir çiftçiydi.'