Mevsimsel kırgınlık üzerimdeyken.

Bahtiyar müdürümün sesiyle kendime geldim.

Sosyal çalışmalarımızda yılların yorgunluğu da olsa.

Gönül köprüsüyle bağlı olduklarımın düşüncelerine kayıtsız kalamazdım.

Telefonda okullarındaki sınıfın lösemili çocuklarla ilgili yaptıkları çalışmayı paylaşırken, derneğimizi ziyaret etmek istediklerini söyledi.

Onlar, zafere giden yolda, lösemiyle savaşın yılmaz askerleri minik yüreklerdi.

‘Müdürüm hasta olsam da sınıfınızla sizleri derneğimize bekliyorum’ dedim.

Amaç miniklerimizdeki duyarlılığı üst seviyeye çıkarmak, beyinlerinde iz bırakabilmek ve mücadeleye karşı tavırlarını pekiştirmekti.

Ertesi gün kullandığımız ofiste biraz sıkışarak ağırladık sınıfımızı.

İlköğretim çağındaki yavrularımız nereye geldikleri, neden bu mücadeleye destek verdiklerinin bilincine varmalı, yaşlarının gereği kadar bilgilendirilmeliydi.

Günlerce yaptıkları çalışmanın meyvelerinin nasıl değerlendirildiğini bizzat kendileri görmeleri gerekiyordu.

Müdürümün kısa konuşmasından sonra adeta bilgiye susamış gözlerle yüz yüzeydik.

Onlar soracak bizlerde bildiğimiz kadarıyla aydınlatacaktık.

Birkaç soruyla muhatap olup misafirlerimizi uğurlayacağımızı düşünmüştük ama ne gezer.

Hani soru sormuş olmak, gözler görsün diye parmak kaldıralım denir ya.

Başlangıçta biraz çekimser eller kalktı havaya.

Birkaç soruya karşılık vermiştim ki…

‘Bu binada hastalar ne kadar kalıyorlar?’

‘Yetişkin hastalar da kalıyorlar mı?’

‘Hasta çocuklar okul ihtiyaçlarını nasıl gideriyor?’

‘Bugüne kadar bu binada kaç kişi kaldı?’

‘Türkiye’nin nerelerinden burada hasta kaldı?’

Öylesi sorular ki, nelerle karşılaşacağım bende merak etmeye başladım.

‘Çalışmalarınızla ilgili olumsuz yorum yapanlar oldu mu? Olduysa ne düşündünüz?’

‘Kan bağışını burada kabul ediyor musunuz?’

‘İlik bağışıyla kan bağışı arasındaki fark nedir?’

Bireysel olarak bizi bile sorguladılar.

‘Siz bugüne kadar kaç kere kan bağışı yaptınız?’

Mimar Sinan İlköğretim Okulu 4/D sınıfının sorularını karşılıksız bırakmamaya çalışırken baktım ki buram buram terlemişim.

Meğer karşımdaki minik yüreklerin hepsi ayrı bir cevhermiş.

Hasta ailelerin kaldığı binanın mülkiyetinden tutunda, ‘Sürekli ilaç kullanan kan bağışı yapabilir mi?’ sorularına kadar.

Zehir zemberek soruların ardı arkası kesilmedi.

Havaya kalkan parmakların karşılığını vermekte zorlanırken.

Hasta olduğum günde beni terleten yürekler aslında bana iyi bir antibiyotik oldu.

Toplumsal bilinç adına öylesi mutlu oldum ki.

Tek kalınca kendi kendime söylemekten kendimi alamadım.

‘Korkma Emanet Sağlıklı Ellerde’ diye.