Ak Parti üst yönetiminde bugün akademik bir kadro var. Başbakan, yardımcıları Sayın Akdoğan, Kurtulmuş, Atalay, Başdanışman Sayın Vedat Bilgin, Grup Başkanvekili Sayın Naci Bostancı hep akademisyen. Böyle bir kadronun araştırmaya, bilime dayalı doğru bilgi akışını ortaya çıkarma, halkla iletişimi sağlıklı yürütme gibi özellikleri olması gerekir, beklenen budur. Neden? Çünkü onlar bilirler ya da bilmelidirler ki doğru bilgiyle doğru yönetim olur. Ak Partinin bu duruma gelmesi yönetim anlayışında uzmanlığa verdiği önemi gösteriyor. Kuruluşundan bu yana sürekli kadro değiştiren parti, yenilenmeye verdiği önemi üç dönem kuralıyla da gösteriyor. Ayrıca gençliği de siyasete teşvik edici bir tutum da sergiliyor. Tecrübe ve dinamizmi bir arada tutmaya önem verdiğinin belirtisi bu uygulamalar. Yukarılarda tuttuğu kadroda aradığı tecrübe ve birikim de hemen fark ediliyor.
Sosyal medyada hemşerimiz Sayın Prof.Dr. Numan Kurtulmuş’un dikkat çekici bir açıklamasını daha okudum. Diyor ki “Türkiye gerçekten bir cihan devletinin varisi ve geçmişin en önemli medeniyetlerinden birini tevarüs etmiş (anlamı miras sahibi olma) bir millete sahiptir. Başka medeniyetlerin tecrübelerinin bize dayatılması yanlıştır.”
Çok önemli ve derin bir söz bu. İyi anlaşılması gerekir. Milletlerin kültürleri medeniyetlerini oluşturur. Ancak kültürler arasında geçişler de olur. Bu geçişler ruhların etkilenmesiyle olur, buna da engel olmak zordur. Ancak özenti yaratma amaçlı dayatma söz konusu olursa millî benliğin iskeleti erir kaybolur; millî benliğini bilmeyen milletler de başkalarına yem olur. Tarihimiz içinde bu dayatmalarla karşılaştık. Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası romanında anlatılan osmanlı kültürünü Fransız kültürü baskısına sokan dayatmalar anlatılır. Yabancı kültüre özenenlerin kötü sonu gösterilir. Cumhuriyet döneminde de batılılaşma adı altında millî kültürü aşağılayıcı dayatmalarla da karşılaşılmıştır. Böyle böyle kültür ve sanat dünyamızda bizim olan değerlerin aşağılanışı da adım adım ilerlemiştir. Batı tipi bir yaşantının değer yargıları dizilere, filmlere, oyunlara yansımış durmuştur. Hâlâ bu durumun sürdüğünü de görüyoruz. Bizim olan değer yargılarını öne çıkaran eserleri yüceltici eserleri öne çıkarıp dünyaya servis etmeyi hâlâ başarabilmiş değiliz. Medeniyetimizi geliştirecek kültür benliğimize yapay dayatmalar var. Sayın Başbakan Yardımcımızın işaret ettiği başka medeniyetlerin tecrübelerinin dayatılması bu. Yaşama biçimleri, değer yargıları göze ve kulağa hitap eden eserler aracılığıyla bu topluma dayatılmaktadır. Bu yanlışlığı da ortadan kaldıracak yazarlar, düşünürler ve bunları sanat eserlerine dönüştürecek yapımcılara ihtiyaç var. Ancak yazık ki onlar varlıklarını hissettiremiyorlar. Bunlara sahip çıkacak medya ve sanat yatırımcılarıdır. Yapılması gereken o yatırımcıların teşvik edilmesidir. Hayatını eğitim, kültür, sanata adamış bir yazar olarak bu alanda verdiğim mücadeleyi yakın çevrem çok iyi bilir. Aday adaylığı dönemimde de film platosu kurma mücadelemden 2001 öncesi karanlık dönemini anlatan Vebal romanıma kadar birçok çalışmam yüzünden çektiklerimi anlattım durdum. Üniversitelerde sunumlar yaptım. Bu çalışmalarımı klip çekerek görüntüleyip ekranlara da yansıttım. Kamuoyu yakından gördü. İnşallah mücadelende hedefine varırsın temennisinde olanlar da oldu. Başta muhtarlarımız olmaz üzere birçok sivil toplum kuruluşu önderi inşallah Meclise girer bu alanda kendini dinletirsin dedi. Olmadı. Kısmet değilmiş ama inanıyorum ki son akademik kadro, benim gibi bu alandaki mücadele adamlarını millî kültüre sahip çıkmak adına anlayacak ve sahip çıkacaktır. İnşallah diyor, bekliyorum. Saygılarımla…