Yaz mevsiminin başlangıcı sayılan mayıs yedisinde (20 Mayıs) insanlar deniz kıyılarına koşarak hem eğlendi hem de yaz mevsimine “merhaba” dedi.
Çok çetin geçen kışın ardından sıcak günlere kavuşmak, denize olan özlemi gidermek, dilek tutmak ayrı bir heyecan ve keyif verir mayıs yedisinde.
Sonbahar, kış, ilkbahar derken bir yıl sonra insanın içini ısıtan, karamsarlığı umuda dönüştüren aydınlık ve sıcak günlere yeniden kavuştuk.
Kış, yaz derken aslında yaşamımızdan bir yılı daha deviriyor, yaşlanıyoruz.
Son yıllarda ne sonbaharı ne ilkbaharı doyasıya yaşayabiliyor, ne de bu mevsimlerin kendine özgü keyfini çıkarabiliyoruz.
Yaz mevsimi bitiyor ince ve hafif giysileri çıkarıp, birden havaların soğuması ile kazağı, hırkayı, kabanı üzerimize geçiriyoruz.
Kış mevsimi sona eriyor kalın giysileri fora edip hemen gardroptaki yazlık pantolonları, tişört veya gömlekleri giyiyoruz
Ne sonbaharın ne de ilkbaharın tadını çıkarabiliyoruz.
Niye bu güzellikleri yaşayamıyor, keyfini süremiyoruz?
Bu sorunun yanıtı; doğa katliamı, çevre kirliliği, salınan sera gazları ve beraberinde oluşan küresel iklim.
Küresel iklim dedikleri insanlığın başındaki bu illet sonbaharın, ilkbaharın güzelliklerini bizden esirgiyor, elimizden alıyor.
Duyarlı insanların çevre kirliliğine, termik ve nükleer santrale, HES’lere, gün geçtikçe azalan suyun kirletilmesine, israf edilmesine niye karşı çıktıklarını şimdi anlayabiliyor, onlara hak veriyor musunuz?
Çevre dostu bu insanların küresel iklime, çölleşen bir doğaya yol açan olumsuzluklara karşı neden mücadele ettiklerini daha doğru değerlendirebiliyor musunuz?
Doğaya gözümüz gibi bakmaz, korumazsak, doğa da aşırı ısınma, yeşil bitki örtüsünün ve içme suyunun giderek yok olması, denizlerin kirlenmesi olarak intikamını bizden alır.
Doğayı sevelim, koruyalım, ona zarar verecek girişimlerden kaçınalım.
Gidebileceğimiz, yaşayabileceğimiz başka bir dünya yok çünkü.
Mayıs yedisinden başladık, doğa katliamına kadar gittik.
Aslında iyi de oldu.
-Yarının Dünyası-
Bu hafta gösterime giren filmler, bilim-kurgu, gerilim—korku, belgesel sinemanın ürünleri.
“İnanılmaz Aile” ve “Ratatuy” gibi başarılı animasyonların ardından “Görevimiz Tehlike 4-Hayalet Protokol” ile dikkatleri üzerinde toplayan yönetmen Brad Bird, yeteneğini bu kez de bilim-kurgu türünde ortaya koyuyor.
Aksiyon filmlerinin bir numaralı gözdelerinden George Cloney ile Britt Robertson’ın başrolünde oynadığı “Yarının Dünyası”nın konusu şöyle;
Hayal kırıklıklarından yorgun düşmüş bir zamanların dahi çocuğu Frank Walker ile zeki, iyimser ve bilime meraklı Casey Newton, Yarının Dünyası olarak bilinen, zamanda ve Uzay da esrarengiz bir şekilde var olan yerin sırlarını ortaya çıkarmak üzere tehlikeli bir yolculuğa çıkarlar.
Bugüne dek hareketli aksiyon filmlerinde rol alan, bu rolleri ile seyircinin beğenisini kazanan George Cloney’in ilk bilim-kurgu denemesi olan “Yarının Dünyası” türün hayranlarını fazlasıyla hoşnut edecek bir yapım.
George Cloney gibi aksiyon, dram ve suç filmleri ile özdeşleşen Liam Nesson, bu türün yeni bir örneği “Gece Takibi” ile seyircinin karşısında
Oynadığı her filmde elinden silahı düşürmeyen, eşini, çocuğunu ya da akrabasına yapılan kötülüklerin intikamını almak için koşuşturan Liam Neeson “Gece Takibi”nde de suç çetesinin hedefi haline gelen oğlunu kurtarmak için mücadele eden babayı canlandırıyor.
Seyirciye çok da bir şey vermeyen, oyalayıcı, kafa boşaltmaya bire bir yapımda suç filmlerinin bir başka gedikli oyuncusu Ed Harrıs de başrolde.
“Oflu Hoca’yı Aramak” ile “Tepecik Hayal Okulu” belgesel sinemanın iki örneği olarak bu hafta seyircinin karşında.
“Oflu Hoca’yı Aramak” önceki “Oflu Hoca” filmlerinden çok farklı, değişik konusu ve bakış açısı ile dikkatleri çekiyor.
Doğu Karadeniz’in muhteşem yaylalarında çekilen film, ilginç konusunun yanı sıra yeşil görüntüleriyle gözleri okşayan sıra dışı belgesel bir seyirlik.