Zihinsel metanet herkesin arzulayacağı bir husustur. Bu konuda tüm verileri ortaya koyup bir yol haritası belirlemek elbette düşünce konforunu tayinde önemli bir işlev görecektir. Ancak ya bu noktada göstergeler çelişkili durumları ya da belirsizlikleri işaretliyorsa ne yapacağız?
Kutsal veyahut beşer eliyle sadır olan metinler bir yönüyle bizler için 'açık büfe bilgi kurnaları' hükmündedir. Buradaki sonsuz bilgiden herkesin kabına ve meşrebine göre istifade etmesi olanaklıdır. Ancak öyle bazı durumlar vardır ki bu konularda insanlardaki samimiyet dışı tutumlar bilginin ya da sorumlulukların konjonktüre göre ya da ihtiyaç durumuna göre değerlendirildiği sonucunu ortaya koymaktadır. 'Bilginin asaletini gölgeleyen' bu gibi durumlara bir örnek Türkiye'de kredi kullanım seviyesidir. Bankalar Birliği verilerine göre ihtiyaç kredisi kullanan ve dolayısıyla ihtiyaç kredisi borçlu kişi sayısı Türkiye'de tam 20 milyon kişi; konut kredisi kullanan ve borçlusu olan kişi sayısı ise 3 milyon kişi seviyesindedir.
Klasik ve geleneksel orana atıf yapılacak olursa Türkiye nüfusunun yüzde 99'u müslümandır. İslam dini mensupları için bilgi, faizin haram yani yasak olduğudur. İşte bu noktada çelişkiler, belirsizlikler, durumu kurtarmaya amade bakış tonları ne yazık ki kendini göstermektedir. Fikrime göre bir kişinin, inancı ile ilgili sürdürülebilir ve ilkeli bir standardı olmalıdır. Hayıflanarak ifade etmek gerekir ki günümüzde İslami hassasiyetinin yüksek olduğunu ifade eden bazı kişiler, belli konularda tavizsiz hareketle belki insanları mürted ilan etmede çok istekli iken, aynı kişiler inancı ile ilgili kesin emirler noktasında çeşitli argümanlar ileri sürerek hatta buna çoğu kez ihtiyaç bile duymadan tasarruflarda bulunmaktadırlar.
Misal, kredi faizleri…Bugün kendi çevremden de bildiğim üzere, dindarlıkta kendini doruk noktalarda gören ve bu şekilde kamuoyunda arzı endam eden, dini ritüellerle ilgili insanları ikaz mertebesini kendisine layık gören kişiler adeta kredi faizi sarmalı içerisindedir. Yukarıdaki istatistikler dikkate alındığında Türkiye'de kredinin girmediği hane/hanüman neredeyse bulunmamaktadır. Bankalar kredi musluklarını bir hayırda bulunmak adına açmadıklarına göre kredi kullanımın maliyeti faiz ödemek olarak netice vermektedir. O halde bir iç muhasebe yapmak suretiyle 'had bilme seansları' tanzim edilmelidir. Buradan hareketle insanlar artık önce kendi birkaç yüzlü oluşunu nazara vermeli ve ona göre insani ilişkilerini yeniden ayarlamalıdır. Kişiler kendini sigaya çekmekle (sorguya çekmek) , dini kıstasları 'işine geldiği gibi kullanma' zafiyetinin insanlarda bıraktığı olumsuz tesire odaklanmalıdır. Dolayısıyla açık ve kesin yasaklara rağmen özellikle kıymetli değerleri dejenere etme kaygısını topluma enjekte etmeden hastalıklı dini yaklaşımların önüne geçilemeyecektir…