‘’Bir millettin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilere karşı tutumu, o millettin yaşama kudretinin en önemli göstergesidir’’ diyerek emeklilere verdiği önemi vurgulayan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, 30 Haziran 1927’de emekliye ayrıldı.
Ülkemizde bu tarihe koşut olarak 15 yıldan bu yana 30 Haziran ‘’Emekliler Günü’’ olarak kutlanıyor.
Ne yazık ki, emekliler Ulu Önder’in işaret ettiği gibi değil, günümüzde unutulmuşluğun, görmezden gelinmenin, düşük aylıkla yaşamanın ezikliğini yaşıyor.
Emeklilik uğrunda emek dökülen kutsal bir hak olmasına karşın, 10.5 milyon emekli, bu yıl da 30 Haziran’ı önceki yıllarda olduğu gibi, insanca yaşam koşullarına sahip olamadığı için yine ‘’buruk’’ kutluyor.
Çok ağır koşullarda çalışarak emekliliğe hak kazanan yurttaşlarımız, yaşamının geri kalan bölümünde rahat şekilde yaşamlarını sürdürmekten çok uzak. Deyim yerinde ise emekli, yaşamak için mucizeler yaratmaya çalışıyor.
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatma Arpacı’nın yaptığı araştırmaya göre, emeklinin yüzde 85’i aldığı düşük aylıktan yakınıyor.
Tek kişinin açlık sınırının bin 500 liraya ulaştığı günümüzde, Bağ-Kur emeklisi ortalama 965, işçi emeklisi bin 200, memur emeklisi ise bin 500 lira aylık alıyor. Bu maaşla en az dört kişilik bir aile geçinmeye çalışıyor.
Araştırmaya göre, emeklilerin yarıdan fazlası sağlık hizmetinden yararlanamazken, sağlık kuruluşlarında da yeterli ilgiyi görmüyor.
Parasızlık, yalnızlık ve güvensizlik endişesi taşıyan emeklilerin yüzde 11’i yalnız yaşıyor.
Emeklilerin çoğunluğunun temel gıda maddesi ekmek, makarna, pilav, sebze, meyve olurken, çok azının evine kırmızı et giriyor. Çoğunluğu ek işte çalışmayan emekliler, aldıkları düşük maaşla yaşamını sürdürüyor.
Görüldüğü gibi, Türkiye’de emekli olarak yaşamını sürdürmek zor, hem de çok zor.
Emeklinin başta düşük aylıkların iyileştirilmesi olmak üzere, yıllardır dile getirdiği talepleri gündeme alınmıyor, karşılanmıyor.
Bu yıl 16’ncısını kutlayacağımız ‘’Emekliler Günü’’nde, emeklilerin temel talepleri şunlar:
-Memur emeklilerine göre daha düşük olan işçi ve Bağ-Kur emeklilerinin, aylıklarında iyileştirilme yapılmasını, aylıklar arasındaki ayrımı ortadan kaldıracak intibak düzenlemesinin gerçekleştirilmesini.
-Aylıklara refah payı yansıtılmasını.
-Memur ve diğer çalışanlara bankalar tarafından ödenen promosyondan emeklilerin de yararlanmasını. (Aylığını özel bankalara taşıyan emeklilere promosyon ödeniyor. Ne var ki, kamu bankaları buna yanaşmıyor. Aylıkların büyük çoğunluğunu ödeyen kamu bankaları da emekliye promosyon vermeli).
-Aylıklara enflasyon oranında değil, seyyanen zam yapılmasını. Ya da memur emeklilerinde olduğu gibi, hükümet ile memur sendikaları arasında bağıtlanan toplu iş sözleşmesi uyarınca aylıklarda artış sağlanmasını.
-Çalışan emeklilerin aylıklarından kesilen yüzde 15 oranındaki Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP) uygulanmasından vazgeçilmesini. Düşük aylıklarından ötürü çalışmak zorunda kalan emekliden prim kesilmemesini.
- Muayene, tedavi ve ilaçlardan katkı payı adı altından alınan paralardan vazgeçilmesini, katkı payına son verilmesini.
-Bir maaş tutarında ikramiye ödenmesini
- Prim ödeme gün sayısını ve hizmet süresini doldurup bekleyen milyonlarca kişiye emeklilik hakkının beklemeksizin verilmesini.
-Emekli Sandığı’na bağlı olarak çalışırken, bu görevinden ayrılıp SSK’lı veya Bağ-Kur’lu çalışıp emekli olanlara Emekli Sandığı’nda geçen hizmet sürelerine ilişkin ikramiyeleri, Anayasa Mahkemesi’nin kararına karşın ödenmedi. Tazminatın ödenmesine ilişkin çıkarılan yasa ile bu kişilere çok komik sayılabilecek tazminat verildi. Emekli gerçek tazminatının ödenmesini istiyor.
Görüldüğü gibi emekli dert küpü, beklentilerinin yerine getirilmesini istiyor. Bunda hiç de haksız değiller.
Emeklinin daha bekleyecek gücü kalmadı.