12 Eylül 1980 öncesinde, nasıl kaosa sürüklendiğimizi hatırlayalım. Devletin eli adeta tutulmuştu. Sorumluluk şuuruyla hareket edemez hale gelmiştik. Gitgide taraf oluyordu herkes ve karşıtını suçluyordu. Suçlama yoluyla barış sağlanamayacağı fikrini ileri sürenler alay konusu oluyordu. Devlet içinde makam mevki sahibi olanlar bile bu suçlama furyası içinde aktörlük yapıyordu. Devlet sırrı diye bir şey kalmamıştı. Fikir karşıtlıkları çoğaltılmış, birbiriyle çatıştırılırken kargaşa ve terör ortamı hazırlanıyordu. Sonunda darbe oldu ve darbecilerin ortaya koyduğu hukuk ve adalet sisteminden hala tamamen kurtulabilmiş değiliz. Bu dönemi roman diliyle anlattım ve tez olarak sordum: Vebal kimin? Ankara Barış kitaptan çıktı, okuyanların ışığında aydınlanacağın inanıyorum.
Vebal romanında bizim sinir uçlarımıza dokunarak demokrasimizin işleyemeyeceği psikolojisinin nasıl kurgulandığını görmek mümkün. Ülkemizi, Ortadoğu batağına çekip hukuk, adalet, dostluk, barış içinde kalkınmamız, uygar dünya içinde yerimizi almamız istenmedi, istenmiyor. Bugün farklı versiyonlarda senaryolar hazırlanıyor. Tutmuyor, yenisi hazırlanıyor; tutmuyor yenisi hazırlanıyor. Senaristler aynı. Yeni senaryolarda yeni aktörlere roller veriliyor. Şimdi o kadar ileri gidildi ki Atatürk'ün kurduğu partinin lideri adalet pankartıyla İstanbul'a yürüyor. Verilmek istenen ne? Ülkede adalet yok, keyfi yargılamalar var. Bizim gibi büyük bir ülke için böyle bir iddianın ortaya atılıp yürünmesi çok korkunç.
Devlet sırrını ifşa etmekten yargı karar vermiş, ana muhalefet isyan ediyor. Üst hukuk yollarının bitmesini de beklemiyor. Diyelim ki yargılanan milletvekilin hakikaten suçsuz, yargı büyük hata yaptı, ana muhalefet olarak geçmişteki kaos ortamlarımızı hatırlayarak sorumlu davranmak gerekmez miydi? Mücadeleyi sokağa çekmenin acı sonuçları niye hesap edilmiyor. Bekle beni geliyoruz İstanbul yazmışlar. Ne yapacak İstanbul? Yargı kararını iptal mi edecek? Düzce'de önlerine gübre döküldü, hiç hoş olmadı. Bu da 12 Eylül benzeri tepki, çok yanlış! Benzer tepkiler kitleselleşirse ne olur? Vatandaşlarımız birbirinin üstüne yürüsün yani, öyle mi? Lütfen sorumluluk efendiler!
Adalet gibi yüce bir kavram üzerinden çatışma ortamına sürüklenmek istendiğimizin farkına varalım. Haksızlığın sinir uçlarımızı uyararak ortadan kaldırılamayacağı biline biline bu yapılır mı? Yürüyüşümüz halka şikayet anlamı taşıyor deseniz bile hatalısınız. Kitlelerin birbirine girebileceğini düşünme sorumluluğunuz yok mu? Artık %50+1'le iktidar olunuyor beyler, halk çoğunluğu ne derse o! Geniş kitleleri kucaklamak gerekiyor iktidar olabilmek için. Sizin gibi düşünmeyenlerin de oyuna ihtiyacınız var. Kalıp fikirlerin baskısından kurtulun artık, Atatürk gibi millet için milletle birlikte hareket edin. Kaos ortamına davetiye çıkarmak Atatürk'ün kurduğu partiye yakışmaz! Siyasî sorumluluk şart!
Fikri ne olursa olsun büyük milletimizin bütün fertlerine de sözüm şu: Kaostan korunmak için çatışma içerikli, isyan içerikli hiçbir eylem ve faaliyeti meşru görmeyelim. Oy çoğunluğu var artık, oy oy oy…