Önce ölümleri yazacağım, sonra da iki tarafında da olmadığım bir kardeş kavgasının giderek seviye kaybeden üslubunu.
Ardı ardına gelen iki ölümden de Sevgili Necdet Uzun'un yazılarıyla haberdar oldum. Birisi Bafra'nın köklü ailelerinden birisine mensup Reşat Kurumahmutoğlu'nun, diğeri de Ordu'nun yine önemli bir ailesine mensup ve oldukça tanınmış bir gazetecisi Uğur ağabeyin, Uğur Gürsoy'un ölümü. İkisinin de cenazesine katılamadım Mustafa ve Hasan Kurumahmutoğlu'na, birine giderek diğerine de telefon ederek başsağlığı verdim.
Uğur Gürsoy'la 1970'li yıllarda rakip iki ajansta çalıştık. O Hürriyet Haber Ajansı'nın, ben de Türk Haberler Ajansı'nın temsilcileriydik. Rakiptik ama ilişkilerimiz haber rekabetinin ötesinde karşılıklı sevgi ve saygı ilişkisiydi. Bunda onun görmüş geçirmişliğinin ve beyefendi kişiliğinin payı çok büyüktü.
Necdet Uzun'un yazısında 'hocaların hocası' diye tanımladığı eşi Leman Gürsoy da benim Ordu Lisesi'nde okuduğum 1961-62 eğitim- öğretim yılında, edebiyat hocalığımı yapmıştı. Saadet Bacınoğlu, Rahmi Odabaşı ve Sevinç Özer hala hatıraları hafızamda dün gibi yaşayan efsane hocalardı. Yaşayanlarına Allah sağlıklı uzun ömürler, vefat edenlerine de sonsuz rahmetler ihsan eylesin.
BİR ÜSLUP SIKINTISI YOK MU?
Ben hayatımın en güzel günlerini hiç göz kırpmadan ve hiç yüksünmeden verdiğim ve bugün taraf olmadığım MHP'deki siyasi kavganın giderek sertleşen ve ne yazık ki hızla da seviye kaybeden üslubundan son derece rahatsızım.
Bu kısır çekişmenin, bu üslubu alabildiğine sorunlu kavganın tarafı değilim. Mevcudun politikalarını tasvip etmiyorum, muhalefetin tavrını doğru bulmuyorum. Başbuğ Türkeş'in koltuğunu hiçbir faninin tek başına dolduramayacağı gerçeği gün gibi ortada dururken; tarafların o koltuğa ipotek koyma ya da alıp gitme telaşını ne ben anlayabiliyorum ne de benim neslimin ülkücüleri anlayabiliyor. Onun için ben ve benim neslimden birçok arkadaşım taraf olmadığımız bu kavgayı biraz üzülerek, daha çok da üslubun seviyesine bakıp, geçmişin dava devlerinden utanarak izliyoruz.
Alparslan Türkeş'in siyasete adımını attığında sistemleştirdiği ve zamanla ciltlerle kitaba konu olan 9 IŞIK doktrininin umdelerinden birisi de 'ahlakçılık' değil miydi? Hangi ülkücü 'Türklük gurur ve şuuru-İslam ahlak ve fazileti' sloganını hançeresinin bütün gücüyle haykırmamıştır? 9 IŞIK hala vazgeçilmez doktrin mi, ve o slogan hala geçerli mi; hala doktrin okutuluyor, slogan hala ezberletiliyor ve söyleniyor mu? Bu soruların cevabı 'evet' ise, bu üslup ne ve niye?
Türk devlet felsefesinin temel direği Kutadgu Bilik'te Yusuf Has Hacip asırlar öncesinden bugünlere sesleniyor: 'Kişiye sükûnet gerek, yumuşaklık gerek. Yöneticilere de parlak bir gelecek için sabır, yumuşak huy, nezaket, akıl ve bilgi gerekir.'
Yusuf Has Hacip, bölüm başlarında ya Kur'an'ı Kerim'den bir sureden bir ayet ya da bir hadis-şerif alır. Üçüncü Bölüme de 'Enfal Suresi 46. Ayetle' başlamış: 'Allah'a ve resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, yoksa korkuya kapılırsınız, devletiniz gider. Sabredin, çünkü Allah sabredenleri sever.'