Ne kadar adilsin? Mesele en başta budur. Öncelikle bunu belirtelim. Zira herkes imkanı, yetkisi ve vicdanı kadar adildir ya da değil. Meseleyi sadece kurumlara, muhataplara yıkarak temiz görünmeye çalışmak; işin kolayı en basitinden tatlı su kurnazlığıdır.
İdeolojik tercihlerin, hatırdan gönülden uzakların hamlıkları bir kenara insanda tecelli etmemiş adalet, hangi kâğıda hangi önemle yazılır ya da yayınlanırsa yayınlansın önemli değildir. Tecelli etmedikçe, adalet sadece kavram olarak var olacaktır.
Onca kadim geleneğin Dikkat Adalet dediği gibi; yönetenlerle yönetilenler arasındaki uyumu esasta belirleyici olanda adaletin ta kendisidir. Kutadgu Biligde buna dair enfes bir bölüm vardır: Bir gün hükümdar üç ayağı birbirine bağlanmış gümüş bir taht üzerine oturmuştur. Elinde büyük bir bıçak tutmaktadır. Solunda acı bir ot, sağında ise şeker bulunmaktadır. Veziri tüm bunların sebebini kendisine sorduğunda ona şu cevabı verir. İşte bak ben adalet ve kanunun temsilcisiyim. Dikkat et, bunlar kanunun vasıflarıdır. Bu üzerinde oturduğum tahtın üç ayağı vardır. Üç ayak üzerinde hiçbir şey bir tarafa meyil etmez. Her üçü düz durdukça taht sallanmaz. Eğer üç ayaktan birisi yan yatarsa; diğer ikisi de kayar ve üzerine oturan yuvarlanır. Bak benim huyumda da yana yatmaz, doğrudur. Eğer doğru eğilirse tufan kopar. Ben işleri doğruluk ile hallederim, insanları bey veya kul diye ayırmam. Elimdeki bu bıçak; biçen ve kesen bir alettir. Ben bıçak gibi keser atarım. Hak arayan kişinin işini uzatmam. Şeker, zulme uğrayarak benim karşıma gelen ve adaleti bende bulan kişi içindir. O insan benden şeker gibi tatlı ayrılır. Acı ot ise zorbalar ve doğruluktan kaçan kimseler içindir. Bunlar kavga edip bana gelen ve verdiğim hükümden dolayı Hint ilacı içmiş gibi yüzlerini ekşitirler. Benim bu asık suratlılığım, sertliğim bana gelen zalimler içindir. İster oğlum, ister yakınım veya hısımım olsun, kanun karşısında benim için bunların hepsi birdir. Hüküm verirken hiçbiri beni farklı bulamaz. Beyliğimin temeli de doğruluktur.
İdeal anlamda adalet kavramı eşitliği özünde taşır. Sanık veya davacının kral sultan başkan veya sıradan bir kişi olması hiçbir şeyi değiştirmez. Ancak fiiliyattaki durum her daim tartışılır.
Milattan önceydi : Zor kapıdan girince, töre bacadan çıkar Dedi Tanrı Dağı. Adil olmazsanız ne birliğiniz olur ne de dirliğiniz dedi kısaca.
Milattan sonra oldu, yıl 622: Tek tip hukuk ve tek tip insan oluşturma çabasının olamayacağının altını çizdi son peygamber Medine çölünde. Himaye altındaki kimse, bizzat himaye eden kimse gibidir. Ne zulmedilir ne de kendisi zulmedebilir maddesiyle başlayan bir sözleşme imzaladı Medine de.
Ya diğer dünya? Bir 600 yıl daha gidelim: Toplum güçleri arasında bir denge kuran Magna Carta, kralın sonsuz yetkilerini din adamları ve halk adına sınırlamıştı. Madde 39: Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak veya hapsedilmeyecek veya mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak veya kanun dışı ilan edilmeyecek veya sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır.
Ve daha dün 10 Aralık 1948. Adaletin değil, gücün paranın silahın tecellisi Birleşmiş Milletler İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ deyi ferman buyurdu:
-İnsanlık ailesinin bütün üyelerinin doğal yapısındaki onuru ile eşit ve devredilemez haklarını tanımanın dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu,
-İnsan haklarını gözardı etmenin ve hor görmenin, insanlığın vicdanında infial uyandıran barbarca eylemlere yol açtığını ve insanların korku ve yoksunluktan kurtulması, konuşma ve inanma özgürlüğüne sahip olacağı bir dünyanın ortaya çıkmasının sıradan insanların en yüksek özlemi olarak ilan edilmiş bulunduğunu, insanın zorbalık ve baskıya karşı son çare olarak başkaldırmak zorunda kalmaması için, insan haklarının hukukun egemenliğiyle korunmasının önemli olduğunu,
-Uluslararasında dostça ilişkiler geliştirmenin önemli olduğunu,… Saydıkça saydı!!! Sonuç ?
Adalet önce sende başlar sevgili okur, sen adil olursan adalet seni bulur.
Sağlıcakla kalın…