Yeryüzü taşla doludur; ama pek azı boyunlara kolye olur.
İster maden olsun isterse de insan; işlenmediği sürece ne kendisine ne de toplumuna fazla bir faydası olur. Oldum olası insanoğlu değerli olanın peşinden koşmuştur. Bu bir sanat eseri için de geçerlidir. Herkes kendine göre bir şey üretir. Önemli olan üretilen, yaratılan eserin bir değer ifade ediyor olmasıdır. Bu yüzden; Altının kıymetini sarraf anlar. denmiştir. Bir konuda derinleşmeden, yetişmeden bir eser meydana getirmek çok zordur. Yaradılışı itibariyle, değerli madenler gibi az bulunan insanlar her yerde aynıdır. Onları çoğu kez toplum geç anlar. Öldükten sonra eserleri kıymete biner. Sonradan çok önemli eserler bıraktığı anlaşılır. Yaşarken vermemiz gereken önemi onlardan esirgeriz. Toplum olarak en büyük noksanımızdır bu özelliğimiz.
Nasıl ki Kaşıkçı elmasına maddi anlamda paha biçilemiyorsa; ülkesine hatta insanlığa, buluşlarıyla hizmet eden insanlarımızın da değeri hiçbir şeyle ölçülemez. Bize düşen görev, onları iyi yetiştirerek memleketimizi ve insanlığı böyle değerlerden mahrum bırakmamaktır. Hiçbir toplum böyle değerlerden yoksun kalmayı göze alamaz. Neticede böyle üstün vasıflı insanların buluşları sınır tanımıyor. Hele bilginin sınır tanımadığı, dünyanın sanki bir köy şeklinde küçüldüğü bir zamanda.
Ne yapıp edip insanımıza, yetiştirdiğimiz değerlere yaşarken sahip çıkmalıyız. Onların eserlerinin toplumun hafızasında geleceğe dönük yeni başarıların oluşmasına geniş ufuklar açtığı bir gerçek.
Ufuksuzluk, insan ve toplum için yerinde saymanın başka bir adıdır.