'Ne civarda bir köy var ne bir evin hayali
Sonun ademdir, diyor insana yolun hali'' Böyle koymuş son noktayı Faruk Nafiz Çamlıbel.
İnsanlık tarihi biz Müslümanlar için Hz. Âdem ile başlar. Dolayısıyla insanlık tarihi bize aynı zamanda İslam tarihinin başlangıcını da belirtmiş oluyor. Getirilen dinlerin adları ( İlahi), yaratıcıya verilen isimleri, ritüelleri, Resul ya da Nebileri kimler olursa olsun; insanlığın bütün tarihi aynı zamanda İslam tarihidir. Cenab-ı Hakk'ın sahipliğinde olup bitendir. Farklı bilgi ve yorumlar; farklı inanç, tutum ve davranışlardır.
Bütün peygamberlerin yasak olarak bildirdikleri aynıdır. Yalan, haksızlık, iftira, cinayet velhasıl insanlığa kötülük saçan hangi tür davranış varsa, hepsi yasaklamıştır. İnsanlık çoğaldıkça çoğalan sorunlara, yeni yeni ortaya çıkan olumsuzluklara Cenab-ı Hakk tarafından zamanın peygamberi aracılığıyla tayin edilen helal ve haram sınırı belirlenmiştir.
Bununla birlikte toplumların ibadet şekilleri birbirine benzer olarak görülür. Tapınmanın en belirgin şekli, secde ve türevleriyle bağlılığı göstermek, kurban adama, dua ile talep de bulunma, açlık ile nefsin imtihanı vesaire. Bütün bunlar insanlığın ortak mirasıdır dolayısıyla da İslam tarihinin. Bakınız Cenab-ı Hakk orucu hangi kelime ve öğretiyle farz kılmıştır: 'Ey iman edenler, sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız.' (Bakara Suresi 183. Ayet)
Dolayısıyla 'Oruç' kadim bir ibadettir. Peygamberimiz öncesi devirlerde de bilinen ve insanların icra ettiği bir ibadettir. Şekli, zamanı, kuralları değişse de oruç; bir ibadet olarak karşımıza çıkar.
Son peygamber ile tamamlanan dinimiz 'İslam' bu ibadetin de zaman tayini ve son şekliyle neticelenmiştir.
Hicri 2. yılda, Miladi 624 yılında kıblenin değiştirilmesinden hemen sonra, Bedir savaşından hemen önce farz kılınmıştır oruç.
İçerik olarak Peygamberimizin rehberliği son derece önemlidir. Onun yaptıklarından yola çıkarak, Oruç Ayı (Ramazan) içinde nelerin yapılacağı açıktır.
Peygamberimizin yaptığı gibi biz de bu ayda; hasta, yaşlı ve akraba ziyaretlerini sıklaştıralım.
Peygamberimizin yaptığı gibi biz de bu ayda; fakirlerimizin evlerini ziyaret edip, sıkıntılarını gidermeye çalışalım.
Peygamberimizin yaptığı gibi biz de bu ayda; yoksul ve garibanlara sadaka, fitre ve zekat verilmesi için örnek olalım.
Sözüm ona şu kurumun bu kuruluşun hesabına para aktararak ne zekat vermiş oluyorsunuz esasında ne de sakada fitre. Açık ve nettir; yardımın yapılacağı insanlar, gariban yoksul fakir kesimdir. Hiçbir fetva bu konuda vicdanınızın sesine hükmedemez.
Yoksul bir öğrenciyi giydirmemiz, fakir bir insanın mutfağına katkı yapmamız, mümkünse çoluk çocuğuna bayramlık da alarak insanların ihtiyaçlarını karşılamamız, onları mutlu etmemiz, fakirlikle mücadele etmemiz, bu ibadetin özüdür.
Bize bu dini, sahur ve iftarda genellikle hurma yiyip su içen, sahabelerinden farklı beslenmeyen Resulullah Efendimiz öğretmiştir. Örnek bizzat kendileridir. 'Mide üçe ayrılmalı: bir bölümü yemek, bir bölümü su için olmalı. Son bölüm ise boş kalmalı' diyen O (SAV) dir.
Peygamberimiz, Ramazan ayında ibadetlerini de aşırı artırmazdı. Teravih namazlarını bazen yalnız bazen cemaatle kılardı. İbadet de aşırılığı sevmeyen öğütlemeyen bir peygamberimiz var. Bizzat hayatın içinde, hayatın bizzat kendisi olduğu bir Müslümanlığı vaaz etmişlerdi. Çünkü O (SAV) Cenab-ı Hakk'ın bu emrine yine bizzat muhatap olmuştu: ' Biz sizi böylece vasat bir ümmet yaptık-ta ki siz insanlara şahitler olun, Peygamber de size bir şahit olsun. Senin vaktiyle yöneldiğin Kabe'yi ise, kim Peygambere uyuyor, kim de topuğu üzerinde gerisin geri dönüyor, görelim diye kıble yaptık. Bu, Allah'ın hidayet verdiği kimselerden başkasına pek güç gelir. Yoksa Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir. Gerçekten, Allah insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir.' (Bakara Suresi Ayet 143)
Ramazan-ı Şerifimiz mübarek olsun
Güzel günlere uyanın
Sağlıcakla kalın efendim.