n

n
n Nasıl da zevk veriyor herkesin tersine gitmek, değil mi? Hadi artık, yüksek sesle söylemenize gerek yok. İçinizden söylemeniz ya da alçak sesle vicdanınıza itiraf etmeniz bile yeterli. Kendi prensipleriniz söz konusu olduğunda, bütün dünyanın söylediğinin tam karşısında olmaktan -biraz biraz ürkütse de- içten içe gurur duyuyorsunuz, yaptıklarınızla övünüyorsunuz biliyoruz. Bunu biz de sizin gibi sığ bir inatçılık olarak algılamıyoruz, endişelenmenize gerek yok. Bir de haklıysanız, acımak lazım karşınıza çıkma cüreti gösteren dünyaya. Zaten haksız olduğunuzu düşünmek bile istemeyiz. Korkmayın, korkmayın, hasta falan değilsiniz. Hani şu canım ülkemin bölgelerinin, duygularla bölündüğü bir atlasın üzerinde de değerlendirmiyoruz kişiliğinizi. Derler ya, Karadenizliler inatçıdır, Kayserililer kurnazdır, vs, vs… Biz böyle bir şey söylemiyoruz, sizi kategorize etmeyeceğiz. Tam tersine, içinizdeki bu tür duyguların evrensel, tamamen insan yönünüzle ilgili olduğunu düşünüyoruz. Dünyanın hangi noktasında olursanız olun kendi bildiğinizi okuduğunuzda yaşadığınız o rahatlama hissinden daha değerli bir cevher yok. Farklılığınız belki de yeryüzündeki bütün istatistikleri delip geçen, matematiği alt eden bir deprem. Bütün değerleri sarsan özgün olma isteğiniz, insan olma yolunda ilerlerken en vazgeçilmez uzvunuz. Kendi yaşamınıza sizi hızla götüren sert adımlarınız. Varlığını önemseyen her insan, eninde sonunda gönlünün çektiği şekilde hayata tutunma isteğiyle dolacaktır. Çok eskiden de böyleydi, şimdi de aynen böyle. Muhtemelen gelecekte de insanlığın başında olacak bu tatlı dert. İşte size parlak bir örnek: “Gerard de Nerval 1850’de ev hayvanları besleme geleneğine karşı çıkarak kendine bir ıstakoz edindi. İstakozunu mavi bir kurdelenin ucunda Jordon du Luxenbourg’da yürüyüşlere çıkarmaya başladı. Gerekçesi de ‘Neden bir ıstakoz köpekten daha komik görünüyor olsun? İnsan başka herhangi bir hayvanı dolaştırmaya çıkarabilir. Ben ıstakozdan çok hoşlanıyorum. Huzur dolu, ciddi hayvanlar onlar. Denizin gizlerini biliyorlar, havlamıyorlar. İnsanın kişisel ve özel alanlarına köpekler gibi burunlarını sokmuyorlar. Hem Goethe de köpeklerden hiç hoşlanmazdı. Kendisi de kesinlikle deli değildi.”
n
n İnsanlar sokakta bir ıstakozla yürüyen bir adam görünce ne şaşırmışlardır. Gerçi her türlü çılgınlığın sıradan sayıldığı günümüzde bile en kalabalık caddede bunu yapsanız herkes şaşırır kalır. Benim yurdumun güzel insanları hemen başka şeyler için endişelenmeye başlar tahminimce. Nerval’i getirip günümüze ışınlasanız, Çiftlik Caddesi’nde dolaştırsanız mesela. Duyabileceklerinizden birkaçı:
n
n Hayvanlara eziyet edilmesine katlanamayan bir amca “Yazık hayvana ayol, denizlerde rahat rahat yaşayacağı yerde getirmişsiniz sokak sokak dolaştırıyorsunuz. Günah, günah.” diyebilir öfkeli bir sesle. Veya yetişkin bir insanın elinde böyle oyuncak gibi bir hayvan gören ve bunun da bir deniz yaratığı olduğunu anlayan bir teyze parmağını sallayarak: “Koskoca adamsın, utanmıyor musun minicik bir hayvanı bu şekilde dolaştırmaya? Seni öyle suyun içine soksalar, şıpır şıpır dolaştırsalar hoşuna gider mi? Kalıbından utan he mi.” diye kızabilir. Tabi canım, özgünlüğümüze özgürlük isteyeceğiz diye bu kadarına gerek yok. Yine de takdir edersiniz ki iyi bir deneme. Dünyayı kendi renklerine boyamak isteyen insanlara iyi bir örnek diye düşünüyorum.
n
n
n
n ULTREYA…
n