Bizim inancımıza göre kainatın yaradılış sebebi sevgidir. Bütün peygamberlerin tebliği sevgiyle başlar. İnsana has en etkili ve en önemli duyguların başında da sevgi ve hoşgörü gelir. Bizim hayat felsefemizi ve geleneksel kültürümüzü besleyip zenginleştiren değerlerin başında da insan sevgisi ve hoşgörü vardır. Anatole France, 'Sevmek güzelleştirmektir, güzelleştirmek sevmektir.' der. Eğer bir yerde sevgi ve hoşgörü, inanıp güvenme ve aşk varsa orada huzur, mutluluk, üretmek, yapmak ve başarmak da var demektir. Nefretin, öfkenin, kinin, hasedin ve güvensizliğin kol gezdiği bir ortamda ise ancak kavga ve gürültüden, yıkıp yok etmekten ve bölüp parçalamaktan söz edilebilir. Zira sevgiden, hoşgörü ve güven duygusundan yoksun insanlar, yapmaktan çok yıkmaya namzettirler. İnsanı diğer canlılardan farklı kılan ve yücelten, 'yaratılmışların en şereflisi ve göz bebeği' yapan asıl değerler onun içindedir. Sevmek, sevilmek ve hoşgörü duygusu bu değerlerin ilk sırasında yer alır. Bütün duyguların kaynağı ruhtur. O sebeple insanlara para kazanıp zengin olmayı öğretmekten önce, sevmeyi, sevilmeyi, yardımlaşmayı ve paylaşmayı öğretmek, bedenden çok ruh eğitimine önem ve öncelik vermek lazımdır. Bedensel hazlar geçicidir. İnsanı mutluluğa götürmez, tam tersine felakete yol açar. Önemli olan ruh ve gönül zengini olmak, güzeli, doğruyu, iyi olanı aramaya yönelmektir. Bir toplumda insanları kaynaştıran, huzur ve mutluluk içinde birlikte yaşatacak olan, aralarındaki sevgi bağı, duygudaşlık ve birlikte yaşama iradesidir. Birbirlerinin ayaklarına çelme takan, sevmeyen, sevemeyen ve kıskanan insanlarla bunu sağlamanız mümkün değildir. O itibarla her şeyin başı da, sonu da önce sevgi olmalı, iş-güç, şu-bu daha sonra gelmelidir. Zira sevgi, her kapıyı açan sihirli bir anahtar, bu dünyada insanı insan yapan en güçlü ve en etkili duygudur. Çiçeklerin en güzeli sevgi bahçesinde açar, en zorlu güçlüklerin üstesinden sevgiyle gelinir ve en paslı kilitler ancak sevgiyle açılır. Yılan bile deliğinden sevgiyle çıkar.
Görmesini bilen bir göz için, yaratılmış olan her şeyde sevmeye ve sevilmeye değer bir güzel taraf mutlaka vardır. Yunus Emre'ye, 'sevelim sevilelim' ya da 'Bir ben vardır bende, benden içeri' dedirten ve onun 'yetmiş iki millete' aynı gözle bakmasını sağlayan duygu, başta insan olmak üzere yaratılmış olan her varlıkta gördüğü, sevmeye ve sevilmeye değer bulduğu işte bu güzelliktir. Ünlü hikayecimiz Sait Faik'in, 'Her şey bir insanı sevmekle başlar.' demesinin sebebi de budur. Nietzsche'ye göre, 'eğer sevmesini bilirsek, başkalarına acı vermeyi unuturuz.' Erich Fronım'a göre de, 'eğer İnsan seviyorsa, şu iki şeyi asla yapmaz: Aldatmaz ve ağlatmaz.' Gerçekten de yüreği sevgi dolu bir insan, hiçbir canlıya kötülük yapmayı ve onu incitmeyi aklından bile geçirmez. Onun içindeki sevgi ve güzellik yüzüne de yansımıştır; hep güler yüzlü, yumuşak huylu ve sevecendir. Hiçbir konuda haddini aşmaz. Alçak gönüllü ve tevazu sahibidir. İnsanlara iyilik yapmayı, çevresine zarar vermekten çok faydalı olmayı sever. Karşılaştığı herhangi bir olumsuzluk karşısında öfkeyi ve bağırıp çağırmayı değil, sakin ve hoşgörülü davranmayı tercih eder.
Dostluk hamurunu yoğuran da karşılıklı sevgi, saygı ve güven duygusudur. Dostluğu güzel, verimli, yapıcı, anlamlı ve sürekli kılan da budur. Balzac,'İyi dostluklar hesapsız kurulur.' der. Çıkar hesapları üzerine kurulan dostluklar yürümez, hüsran ve hayal kırıklıkları ile biter. Benlik duygusu, menfaat ve kazanma hırsı vb. dostluğun baş belası şeylerdir. Sevgi ile dostluk bunlarla bir arada olamaz. Goethe, 'yalnızca hava, ışık ve dostun varsa üzülme.' der. Dostlar, 'anca beraber kanca beraber' olabilen insanlardır. Onları bir arada tutan güven duygusu başta olmak üzere aralarındaki duygu ve düşünce birliğidir. Dostluğu aşındıran ve bitiren en kuvvetli etken ise, güven duygusunun sarsılması ve zayıflamasıdır. 'Düşenin dostu olmaz' sözü gerçek dostlar için geçerli değildir. Çünkü onlar dostlarının düşmesini istemezler, her şart altında onun yanında yer alırlar ve en büyük acıyı da dostlarını kaybettikleri zaman yaşarlar. Çünkü onlar, iyi günlerinde de, kötü günlerinde de birbirlerini yalnız bırakmayan gerçek dostlardır. Fertler ve toplumlar arasında, çıkara dayanmayan, temeli sevgi, hoşgörü, paylaşma ve yardımlaşma olan samimi dostluklar geliştirilemediği sürece dünyada gerçek anlamda bir barış, mutluluk, huzur ve güzellik ortamının kurulabileceğinden söz edilemez. Huzur ve mutluluk için yalnız maddî kalkınma, ilim ve teknolojik anlamda gelişme yetmez; bunların sevgi ve imanla da beslenip desteklenmesi gerekir. Zira insanı iyiliğe, güzelliğe, doğruya ve dostluğa yönelten, onu erdemli yapan unvan, makam, servet ve kılık kıyafet değil, gönül zenginliği ve sevgi dolu yüreğidir. Çoktandır kaybettiğimiz, peşinden koşmamız gereken asıl değerler bunlardır.