Kur'an-ı kerim'de, 'Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı dost doğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.'[1] buyurur Cenabı Hak Hazretleri. Müfessirlerimiz ayeti kerimede geçen imar kelimesini açıklarken, akla gelen ilk anlamını koruyarak imar kelimesinin bir diğer manasının da ibadet, zikir ve ilim için camilere gitmeyi alışkanlık edinmek olduğunu bildirmişlerdir.[2]
Camiler, inananları bir araya getirme, farklılıkları ortadan kaldırma ve Müslümanları bir duygu ve bir amaç etrafında toplama bakımından toplumun en önemli birleştirici gücüdür. Camiler asrı saadette yani Peygamber efendimiz (s.a.s)'in yaşadığı dönemde de, ashabı kiram ve sonraki dönemlerde de her zaman Müslümanlar için en güvenilir liman ve dini ilimlerin, ibadet ve zikirlerin ocağı olarak karşımıza çıkmaktadır. Peygamberimiz, 'Beldelerin Allah'a en sevimli yerleri mescitleri/camileridir.' (Müslim, Mesacid,288) buyurmuştur. Camiler, yaşam alanlarınınen sevimli yerleri olduğu kadar en güvenilir ve en korunaklalı yerleridir. Bu sebeptendir ki camilere kendini teslim eden insan da en huzurlu insan olmaktadır.
Hiç kuşkusuz Allah Rasülü (s.a.s)'nün cami algısı, camiyi hayatın içinde ve pek çok alanda işlevsel gören kompleks bir yapı şeklindedir. Cami; insanları, tüm hayat meşgalesi ve dağınıklıklarına rağmen birleştiren, beş vakit namazın cemaatle eda edildiği, Allah'ın anıldığı, Allah Rasülü'nün hayatının öğrenildiği, farklı toplumsal olayların, ilmi ve fikri konuların tartışıldığı bir mekandır. Cami; ibadet, ilim, tefekkür, müzakere ve itikaf boyutlarıyla bir yönü maveraya, diğer yönü dünyaya bakan bir yerdir. Cami; çocuk, genç ve her yaşta insanın eğitiminin harcının konulduğu bir eğitim kurumudur.[3]
Din hizmetleri kapsamında yer alan, insanları din konusunda bilgilendirme ve birtakım ibadetlerin yerine getirilmesinde önderlik etme görevi din görevlilerimize emanettir. Din görevliliği, peygamberi bir sorumluluktur. İlmin bir cüzü de her din görevlisinin emanetindedir. Din görevlisi sağlam bir inanç ve düzgün bir ibadet hayatına, huzurlu bir aile hayatına sahip yüksek ahlaki davranışlara erişme çabası içerisinde olmalıdır. Bu davet ehlinin vasfıdır. Din hizmeti için Allah aşkı ile dolu bir kalbe, Peygamber sevgisiyle dolu bir gönüle ihtiyaç vardır. Din görevlisi Allah ile birliktelik şuuruna erme ve onu sürdürebilme çabası içerisinde olmalı, dış algı itibariyle Resülullah'ın en güzel örnek[4] özelliğine varis model insan konumundadır. Toplumda kanaat önderi mesabesinde olan din görevlileri, etkinliklerini artırmak ve hizmet alanlarını geliştirmek üzere insan ilişkileri ve beşeri münasebetlerle ilgili yüzyılların birikimi olarak ortaya çıkan birtakım vasıf ve özellikleri kendilerinde bulundurmalıdırlar. Problemli kişilerle ilgilenmek ve problemlerini çözmeye çalışmak, dini konularda insanları doğru bilgilendirmek, mahallesinde ikamet eden kişilerle ilgili bilgi edinmek, onları tanımak, hastaları, yakını ölmüş ya da bir kaza geçirmiş kişileri mutlaka ziyaret etmek ve yaptığı hizmetleri Allah rızası için yapmak maddi karşılık beklememek, bir din görevlisinin toplum inşasındaki rolünü en güzel biçimde yerine getirmesine vesile olacaktır. [1] Tevbe 9/18
[2] Ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, II, 254- Tevbe 18. ayet tefsiri.
[3] Soner Gündüzöz, Cami ve Gençlik, s.76
[4]Ahzab,33/21