Afrika'da araştırmalar yapan bir antropolog, kabilelerin toplumsal ve bireysel tepkimelerini araştırır. İşe çocuklardan başlar. Bir gurup çocuğu alır tek sıra halinde dizer. 50 metre uzakta bir ağacı ve o ağacının altına konmuş sepet içindeki meyve, bisküvi ve çikolataları gösterir. Yarış düzenleyerek o sepete ilk varanın, o sepettekilere sahip olacağını vadeder.
Bütün çocukların canhıraş yarışacağını düşünürken birden çocukların el ele ağaca doğru birlikte koştuklarını görür.
Çocuklar hep birlikte ağaca dolayısıyla ağacın altındaki sepete ulaşır ve sepettekilerini paylaşarak yerler.
Antropolog şaşkındır 'Niçin böyle yaptınız?' diye de sorar çocuklara. Çocukların verdiği cevap 'Ubuntu Yaptık' olur.
Çocuklardan biri; 'yarışsaydık aramızdan sadece bir kişi birinci olacaktı ve o sepettekileri sadece o yiyecekti. Bunu hiç birimiz istemezdik. Birimiz yiyip diğerleri nasıl yiyemez. Bir kişi mutlu olacak diğerleri mutsuz mu olsun?' diye sorar antropoloğa. Devam eder çocuk; ' Biz Ubuntu Yaparak hep birlikte hareket edip hep birlikte kazanıp mutlu olduk. Bizde Ubuntu, ben biz olduğumuz zaman benim, demektir.'
Viraneye dönmüş Suriye şehirlerine bakınca, oluşacak endişeyi mantıklı çıkarımlara dönüştürmek hepimizin görevidir. İçinde bulunduğumuz şartlar kendi Ubuntumuzu mecbur bırakır şartlardır.
Devletin vatandaşları olarak devlet içinde yaşayan farklılıkları, farklı inanç ve düşünceleri, hassasiyetleri anlamadıkça, onlarla bir arada yaşayabilecek asgari müşterekleri çoğaltmadıkça endişeleri azaltamayız. Biz olamadıkça da, 'biz' bir bilinç olarak kökleşmedikçe de endişe olmaktan da öteye geçer.
Devletler ilanihaye ordularla muhafaza edilemez. O orduları en az kullandıkları silahlar kadar güçlü yapacak olan, ordunun arkasındaki toplumun birlikteliği, Devlet olarak gücünü ifade edecek farklı enstrümanlarıdır. Bütünü, ordunun arkasına baktığında alacağı güven hissidir.
Çok şükür muhteşem bir halk var ordumuzun arkasında. Bırakın silah tutup ateş etmeyi, Mehmet'ini korumak için kum torbası olmaya razı yüzbinlerce insan var.
Bunun sürdürülebilir olması, toplumdaki o ruhu canlı tutan referansların güçlendirilmesiyle mümkündür. Doğal olarak da o ruhu canlı tutan referansları gözden geçirerek, enerjisini yenilemek deyim yerindeyse şarj etmek gerekir.
Farklı inanç ve düşünceleri
Bölgesel ve etnik ayrımcılığı
Şekillendirecek, büyütüp besleyecek her bir hareket, fikir, söylem duygusal tepkime tehlikenin bizatihi kendisi oluyor.
Faklı inanç, düşünce, etnik farklılığı körükleyen hiçbir duruş, tavır; MİLLİ DEĞİLDİR!
Anayasamızda tanımını bulmuş vatandaşlık tanımı, içerik olarak anayasamızda tariflendirildiği gibidir. Hiç kimse bu tanımın dışına çıkarak, bu devleti korumaya çalıştığını iddia edemez!
Ancak böler.
Toplumu parçalar.
Bir nifak tohumu olarak
Filizlenir dallanıp budaklanır.
Tribünlerinden beklediği alkış bile bir halta yaramaz. Toplumu bir arada tutma çabası, en kıymetli çabadır. Hele böylesi yedi düvele karşı savaşırken tolumda oluşturulacak birlik beraberlik iklimi hayati derecede önemlidir.
Yedi düvele hizmet etmekte olan % 10 luk ihanet limitimiz var zaten. Bunun çoğaltacak ya da bu limite hizmet edecek tepkiler, onlar gibi ihanet etmek demektir.
Milli ruhu, kendini sizden başka etnik kökende yada inançta gören insanları ötekileştirerek oluşturamazsınız!
Bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı, ihanetten uzak durmuş her bir inanış ve etnik farklılığa sahip vatandaşımız bir mücevher kadar kıymetlidir. Onu sizden ayrı hissettirecek tepkilerle, onunla birlikte yaşayamazsınız. Binlerce yıl bizi birada tutan değerleri gösterip, ayrımcılık oluşturacak yeniyetme tepkiler veremezsiniz. Tuzu kuru şartlarda, cengaver kesilemezsiniz. Bekarın habire eş boşaması gibi atıp tutamazsınız. Şartları gerçekçi değerlendirmeden, doğruya gerçeklere ulaşamazsınız.
Güzel günlere uyanın
Sağlıcakla kalın.