Velayetin anne ya da babaya verilmesi, daha çok çocuğu ilgilendiren, onun menfaatine ilişkin bir husustur. Bu konuda Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi'nin 3. ve 6.maddelerinde yer alan hükümlere, gerekse velayete ilişkin Medeni Kanun'da yer alan düzenlemelere göre, velayeti belirlenecek olan çocuğun, idrak çağında olması halinde(8 ve üzeri yaşta olan çocuklar), kendisini yakından ilgilendiren bu konuda ona danışılması ve görüşünün alınması gerekir.

Bu bağlamda Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 12. maddesi; 'Taraf Devletler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek suretiyle tanırlar. Bu amaçla, çocuğu etkileyen herhangi bir adli veya idari kovuşturmada çocuğun ya doğrudan doğruya veya bir temsilci ya da uygun bir makam yoluyla dinlenilmesi fırsatı, ulusal yasanın usule ilişkin kurallarına uygun olarak çocuğa, özellikle sağlanacaktır.' hükmünü içermektedir.

Diğer taraftan, Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi'nin, çocuğun usule ilişkin haklarından, davalarda bilgilendirilme ve dava sırasında görüşünü ifade etme hakkının düzenlendiği 3. maddesine göre, yeterli idrake sahip olduğu iç hukuk tarafından kabul edilen bir çocuğun, bir adli merci önündeki, kendisini ilgilendiren davalarda, kendisine danışılmak ve kendi görüşünü ifade etmek hakkına sahip kılınmıştır.

Aynı yönde adli mercilerin rolünden, karar sürecinin düzenlendiği 6. maddeye göre, çocuğun iç hukuk tarafından yeterli idrak gücüne sahip olduğunun kabul edildiği durumlarda, çocuğun yüksek çıkarına açıkça ters düşmediği takdirde, gerekirse kendine veya diğer şahıs ve kurumlar vasıtasıyla, çocuk için elverişli durumlarda ve onun kavrayışına uygun bir tarzda çocuğa danışılmalı ve çocuğun görüşünü ifade etmesine müsaade edilmelidir.

Belirtilmek gerekir ki, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yüksek yararını korumak ve geleceğini güvence altına almak olduğundan, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini engelleyen ve süreklilik arz edeceği anlaşılan her olay, tehlikenin büyüklüğü, doğuracağı onarılması güç sonuçlar değerlendirilerek öncelikle çocuğun üstün yararı göz önünde tutulmalıdır.

Bu kapsamda, velayetin değerlendirilmesinde çocuğun cinsiyeti, doğum tarihi, eğitim durumu, çocuğun eğitim durumu ile hangi tarafın ilgilenip ilgilenmediği, sağlığı, sağlık durumuna göre tedavi olanaklarının kimin tarafından sağlanabileceği gibi özel durumuna ilişkin hususlar göz önünde tutulmalı ve nihai olarak çocuğun görüşü de alındıktan sonra bir hükme varılmalıdır.