Yeni yıl denen zaman kavramı gene bütün haşmeti ve cesameti ile geldi.
Sidney köprüsünde havai fişekler patlarken binlerce kuş öldü.
İstanbul'da lüks otellerde lüks (!) yıldızların sahne aldığı anda şampanya kadehleri havasa uçuştu. Kızarmış hindi kokuları arasında insanlar konfeti ve kırmızı şapkaları ile sarmaş dolaştı.
Tam da bu sırada Büyükada da fayton atları cayır cayır yanıyordu.
Tam 12 at yandı. Kalanların gözleri kör. Yangınları ve ızdırapları büyük.
Samsun'da ise gece yarısında bir ambülans karanlığı yırtarak ilerlemeye çalışıyordu.
Hakkari' de bir çocuk üşümüştü çok. Ve ağlıyordu inceden... Açtı da üstelik...
Hatay'da bir çocuk babası tarafından dövülerek komaya girdi.
Hastaneler, hapishaneler ışıklar yandı sabahlara kadar.
Doğumevlerinin de ışıkları yanıktı. Yeni bebekler nefes almaya başlamışlardı.
Hangi birini yazmalıyım acaba.
Aç insanlar, tok insanlar, ağlayanlar, gülenler, mutlular mutsuz olanlar.
Sağlıklı insanlar, hastalar, yaşlılar, gençler.
Umutlular, umutsuzlar...
Bir tek mezarlıklar suskundu. Huzurlu ve sükûnet içinde idi.
Gidenlerin huzuru yerine idi anlaşılan...
"Yavaş yavaş ölüyoruz " dedi. Kaplumbağa...
Kelebek yanıtladı kaplumbağayı.
"Haklısın ne uzun bir gün..."
SOKAK HAYVANLARI İÇİN BİR KAP YEMEK. BİR KALP SEVGİ