12 Mart ta çok gençtik...
TRT Ankara Radyosu ndan
Sıkıyönetim Komutanlığı nın
bildirilerini dinliyor,
arananlar
arasında
tanıdık var mı
diye
merak ediyorduk...
12 Eylül de
yüksekokul bitmişti...
Gazetecilik yapıyordum...
Bir gün olsun,
endişe duymadım...
Ananın adı, babanın adı
sorgusu; en çok
90 gündü...
Yani 90 gün sonra
hakim karşısına çıkma
ihtimali yüksekti...
Yeni partiler
kurulmaya
başlamıştı ki
Ordu Valisi emekli Tuğgeneral
Nermi Alyanak ile
Sıkıyönetim Komutanı,
Ordu Sesi Gazetesi nin
Yazıişleri Müdürü
emekli Yarbay Rıza Şişmek ağabeyle
Karadeniz 52 Gazetesi nin yazıişleri müdürü olarak
beni makama çağırdı...
Özetle, siyasi haberlerde eski CHP li ya da eski AP li
ifadelerine yer verilmeyecekti...
Gençlik ya... Ben itiraz ettim...
Yaygın gazeteler yazıyor, dedim...
Sen yazma deyip,
kestirip attılar...
Bir keresinde de
Samsun da okul arkadaşlarımdan
birinin şakasıyla
Sıkıyönetim Komutanlığı na çağrılmıştım...
Rahmetli babam, ortalığı ayağa kaldırmıştı...
Şakaya karışan
astsubay, durumu zor izah etmişti.
12 Eylül de çok sıkıntı
çekenler, işkence görenler
oldu...
Ama hem askeri hem de sivil
mahkemelerde
adil kararlar vermek için
direnen çok sayıda hakim ve savcı vardı...
O yüzden de suça bulaşmamış insanlar,
kumpas, sahte delil, hikaye gibi iddianamelerle
karşılaşmayacakları için
korkmuyorlardı...
Bu yiğit hakim ve savcılar,
güven abidesi idi...
Aradan geçen 34 yıla bakıyorum...
Cumhurbaşkanı ndan Başbakan ına;
bakanından milletvekiline,
bilim adamından gazetecisine,
polisinden askerine,
işçisinden memuruna,
köylüsünden kentlisine
yargıdan şikayet etmeyen
bir Allah ın kulunu göremiyorum...
Bu ülkede, 12 Eylüller bir daha olmasın
ama...
34 yıl önceki yargı sistemini de
arar hale gelmeyelim!..