60 yıl önce, 1 Kasım 1958 tarihinde ebedî aleme göçmüş olan Yahya Kemal (d.1884), edebiyatımızda hakkında en fazla konuşulan ve yazı yazılan şair ve yazarların başında gelir. Çünkü o, yalnız şiirleri, düzyazıları, fikirleri ve çevresinde toplanan hemen her kesimden pek çok insanı kendisine hayran bırakan bilgi ağırlıklı tatlı sohbetleri ile değil, aynı zamanda şahsiyeti ve oldukça popüler olan yaşayış tarzı ile de 20. yüzyıl Türk edebiyatının ve Türk toplum hayatının en dikkate değer simalarından birisidir. Hayatı ve sanatı üzerinde çok konuşulmuş ve yazılmış olmasının sebebi de budur. Onun toplum, sanat ve kültür hayatımızda hala çok önemli bir yer işgal ettiğini, sevilerek okunduğunu, sanat anlayışı, şiirleri ve fikirleriyle edebiyatımızda 'bir ekol şahsiyet' olma özelliğini bütün tazeliği ile korumakta olduğunu söylemek mümkündür. Bu da gayet tabiîdir. Çünkü Yahya Kemal, geleneksel olanla çağdaş olanı mükemmel bir şekilde birleştiren, dil, şekil ve mısra düzeni itibariyle son derece sağlam ve dolayısıyla bütün zamanlara hitap eden ölümsüz şiirlerin şairidir. O, hayatının yaklaşık on yılını (1903-1912 arasında) Paris'te geçirmiştir. 1912'de memlekete dönünce orada öğrendiği geniş edebiyat, sanat ve şiir bilgisi, köklü tarih zevk ve kültürü ile Türk şiiri üzerine eğilmiş olan Yahya Kemal'in şiiri, hiç şüphesiz Batı ile Doğu'nun çok başarılı bir terkibidir. Batı'dan getirdiği şiir anlayışı ve bilgisi ile yazdığı kendi şiirinin seçkin örneklerini ortaya koymaya başlar başlamaz bütün dikkatleri üzerine çeken Yahya Kemal, yepyeni bir Türk şiirinin kurulup yerleşmesine öncülük etmiş, milletimizin duygu, düşünce ve hayal dünyasından tatlı ses ve nağmeler getiren yeni ve modern Türk şiiri, gerçek rayına onunla oturmuştur. Şiir vadisinde kimi şairler, cümle ve mısra yapısı bozuk, çeşitli söz ve anlam sanatlarına boğulmuş, anlaşılması özel gayret ve bilgi gerektiren, şiirin asli unsuru olan duyguyu dahi net olarak ifade edemeyen metinleri, yeni şiir diye takdim ederken, Yahya Kemal, canlı ve kolay anlaşılır bir Türkçe'yle, 'sehl-i mümteni' lerle örülmüş mısralar, şiiriyet kazandırılmış sağlam nesir cümleleri kurma başarısını göstermiştir. Çünkü o şiirde gösterişin, süsün ve anlaşılmazın peşinde değil, çıplak güzelliğin, yani gerçek şiirin peşindedir. O bakımdan, duygu ve düşüncelerini ifadeye en elverişli hayalleri ve sembolleri bulup kullanmada çok başarılı olan şairin şiirlerindeki söz ve anlam sanatları bizde asla yersiz ve gereksiz oldukları izlenimi uyandırmazlar.
Yahya Kemal'in eski şiirimizin ölçü ve kuralları, zevk ve sanat anlayışı çerçevesinde yazdığı şiirlere önyargısız bir dikkatle bakılacak olursa, bu şiirlerde de yepyeni bir rûhun ve söyleşin varlığı kolayca sezilebilir. Bu şiirler her ne kadar dil ve şekil itibariyle eskinin bir devamı gibi görünürlerse de, konuların işlenişi, söyleyiş ve estetik yapıları bakımından tamamıyla yenidirler. Sadece, onun ifadesiyle söyleyelim, 'eski şiirin rüzgarıyla' yazılmışlardır. O bu şiirleri yazmakla eski ve yeni şiirimiz arasında bir köprü kurmuş, böylece her yeninin arkasında bir eskinin varlığına, yeni dediğimiz şeyin gerçekte tarihin derinliklerinden süzülüp gelen bir devam zincirine eklenen yeni bir halka olduğuna işaret etmek istemiştir. Yeni olsun eski olsun, büyük ölçüde tarihimizin muhteşem sahnelerinden, millî şahsiyetimizi yapan kültürel değerlerimizden beslenen, o sebeple de gerçek anlamda bir 'kültür şiiri' olma özelliği taşıyan bu şiirler, hiç şüphesiz dilimiz ve millî varlığımız var olduğu sürece yaşayacak ve okunmaya da devam edecektir.
Hiç şüphesiz her sanatkar gibi bir şair de, kendi toplumunun insanları ile en anlamlı diyaloğu kurabilen, kurması gereken insandır. Şair aynı toplum içinde birlikte yaşadığı insanların ferdî ve kolektif şuur ve şuuraltına tebliğ ve telkin vasıtaları aracılığı ile seslenerek onları ortak bir şuur ve şiir ikliminde birleştiren insandır. Yahya Kemal, bir sanatkar ve bir şair olarak, ferdî tefekkürünün, bilgi ve tecrübe birikiminin en güzel, en kalıcı, en tesirli örneklerini ortaya koymak suretiyle bu görevini mükemmel bir şekilde yerine getirmeyi başarmış bir şairdir. O, arifane ve rindane bir tevekkül ile Türk insanını, Türk insanının kurup geliştirdiği medeniyetleri, tarihin sayfalarına emanet ettiği şanlı zaferleri ve onun zengin kültürünü, hayatının ve sanatının tek meselesi yapmıştır. Her yaş ve cinsteki Türk insanı, etli-canlı, hayatı bütün icaplarıyla yaşayan bizim insanlarımız, onun şiirlerinde boy gösterirler. 'Bu dil, ağzımda annemin sütüdür.' dediği dilimizin güzelliklerini ve ifade imkanlarını tam ve gerçek anlamda keşfederek, halkımızın evde, sokakta, iş yerinde konuştuğu canlı ve sade Türkçe'nin en sağlam yapılı şiirlerini yazmış bulunan bu değerli şair, Üsküdar'ın Dost Işıkları adlı şiirinde bizim insanımıza şöyle seslenir:
Sizlersiniz bu an'ı ışıklarla Türk eden! Gönlüm, dilim, kanım ve mizacımla sizden'im,
Eksilmesin şu mutlu şafaklar bu ülkeden! Dünya ve ahirette vatandaşlarım benim.
Evet, Yahya Kemal Türk insanına, 'gönlü, dili, kanı ve mizacıyla' bağlı bir sanatkardır. Bütün alafrangalığına ve bohem yaşayışına rağmen, halka hiç tepeden bakmamış, onun değerlerini, inançlarını aşağılamamış, tam tersine hep yüceltmiştir. Onu farklı kılan da, sadece üstün bir sanat ve çok donanımlı bir kültür adamı olması değil, işte bu vasıflarıdır. Bu sebepledir ki, millet onu bağrına basmış, onunla daima gurur duymuştur. Milletin ona olan sevgisi ve hayranlığı şüphesiz günümüzde de devam etmektedir. Çünkü o, artık milletin ve vatanın şairidir. Rahmetle anıyorum.