Öznesiz bu gidişattan korkum odur ki; çocuklarımızda Para, Lira diye konulmuş isimler görmeye başlayacağız.
Malumunuzdur Anadolu’da çocuğunu savcı-hakim yapmak isteyip de yapamayan ebeveynler nasıl ki, çocuğuna Hakim, Savcı adını koyduysa hatta Kaymakam-Vali-Albay-Paşa... adları da öyle; korkarım Para, Lira adı da pek yakında konulur. Olmayanı isimle çağırmaya alışkın değil miyiz zaten. Servet adını koyanlar Para adını niye koymasın?
Bir de seçilen isimlerle Müslümanlık ilanı var ki evlere şenlik. Adam oğluna Yılan-Akrep gibi hayvan isimleri verirken çocuğunu İslam üzere konuşlandırdığını zanneder.
Hatta ve hatta Yukarıya-Aşağıya, Üzerine hele bir de Kezban gibi Yalancı Kadın anlamına gelen yüzlerce adı İslam hürmetine kabul etmiş, üstüne bir de; biberi Bibır olarak okuyan bir kültür; öznesi belli olmayan bir kültür değil de nedir?
İsimler insanlara yaşadıkları toplumlara bir aidiyetlik verir ancak isimler insanı Müslüman yapmaz.
İnsan, isimleri Müslümanlaştırır. İnsan isimleri topluma ait birer timsal yapar. İnsan bütün yaşanmışlığıyla taşıdığı adı, ismi; ait olduğu kültürde bir yer, bir iz bırakır hale getirir.
Altında yatan gerçek kesinlikle bu öznesizliktir. Kök kültürsüzlüktür. Anadolu Selçuklularının Farsçayı resmi dil yapması, Osmanlı ile ne Arapça ne Farsça ne de Türkçe diyebileceğimiz bir özne yakalanamamıştır. Yakalanması da beklenebilir miydi, o da ayrı bir konu. Neticede emperyaldi ancak bu bahane İngilizler-Fransızlar-İspanyollar düşünüldüğünde, çok da inandırıcı gelmiyor. Buna bir de Çincenin etkisi, özellikle Türk hakanlarının aldığı Çince adlar, hesaba katıldığında; kök kültür üzerine aidiyetin ne denli zayıf tutulduğu daha bir anlaşılır olmaktadır.
Her şeye rağmen az da olsa kök kültüre götüren, dün olduğu gibi bugün de Ortaasya ve Anadolu nun herhangi bir yerinde aynı inanış ve uygulamaları görebilirsiniz. Mesela çocuğun adıyla kaderi arasında yakın bir ilişki kurulur her iki coğrafyada da. Çocuğu çok yaşasın diye Ömür, Hayat,Yaşar, Binali, Binnaz, Binyaşar, Ölmez, Dursun isimleri, her iki coğrafyada da kullanılır.
Şamanist bir inançla önceki çocukları ölmüş aileler, yeni doğan çocuğuna çok kötü isimler vererek (Köpek, İtalmaz, Yıldırım, Ateş vb.) çocuklarından Azrail in nefret etmesi sağlanır ve Azrail de bu isimlerden uzak durur. Hatta Kazaklarda erkek çocuğu yaşamayanlar, oğluna Azrail gelmesin diye “Rus” ismini verirler.
Daha önce doğan çocuklarının çok yaşamaması üzerine yeni doğan çocuklarının yaşamaları için aileler: kendi aralarında çocukları değiştirir, bazen birbirine hülleli satılır (Satılmış,Satı) gibi isimler alarak ocaktan gelen o kötü nefes, o ölüm alışkanlığı yok edilmek istenir.Yine peş peşe kız çocuğu olanlar, yeni doğacak çocuğun erkek olması için verilen isimlerle Döndü, Yeter, Dursun vb. cinsiyet değişikliği umulur.
Türk kültüründe genel olarak çocuğun adını babası verir. Kimi obalarda çadıra ilk giren misafirin adı konulur, kiminde özel adlar konulmaz ya kabilelerin adını taşır veya çocuk adsız gezer. Yani çocuğun adı “Adsız” olur. Ancak bir savaşta kahramanlık gösterenler, çok özel yetenekleri olanlar özel ad taşımak ayrıcalığı yaşar. Dede Korkut Öyküleri’nde olduğu gibi. Bir de Yakutlara özgü bir durum vardır. Onlar da çocuğa ilk adını doğumdan üç ay sonra, asıl adını da çocuk yay basıp ok atmaya başlayınca verirler.
İslamda da durum açık ve nettir. Arap kültürünü değil, güzel ve tavsiye olunanı tercih etmek esas alınır. Peygamberimizin dediği gibi. “Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Öyleyse isimlerinizi güzel yapın.” Yani oğlunuza kızınıza Osman,Hamza, Ömer, Sümeyye- Meryem gibi adları koymanız onları Müslüman yapmaz! Onları Müslüman yapacak şey Allah’a ve Resulüne teslim olmuş hakiki bir iman ve hayatlarında yaşayan İslamdır şüphesiz.
Yahya bin Said (r.a.) rivayetiyle çok sık karşılaşılan bir hadisle durumu netleştirecek olursak: Hz.Peygamber (sav) bol sütlü bir deve hakkında;
“Bunu kim sağacak?” diye sorar. Biri ayağa kalkmıştı ki, Resulullah (sav) adama: “İsmin ne?” diye sordu. Adam da:“Mürre (acı)” deyince ona “Otur!..” dedi. Hz. Peygamber (sav) tekrar: “Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir diğeri ayağa kalktı. Hz. Peygamber (sav) ona da: “İsmin ne?” diye sordu. Adam: “Harb” deyince, ona da: “Otur!..” dedi. Rasulullah (sav): Bu deveyi bize kim sağacak?” diye sormaya devam etti. Biri daha kalktı. Ona da ismini sordu. O da “Ya’iş” (yaşıyor) cevabını alınca ona,“Sen sağ” dedi.
Kendi kalmayı başaramayanlar, olmak istedikleri her şeye her zaman geç kalırlar. Kök kültür sizi olmak istediğinizden uzak tutmaz aksine sizi sağlam ve diri tutarak güçlü bir etkileşime sokar.
Güzel günlere uyanın efendim.
Sağlıcakla kalın