Geçtiğimiz hafta Aile Mahkemeleri Kuruluş Kanununun 5. maddesine istinaden bu mahkemelerin koruyucu önleyici temelde güçlü taraflarına değinmiştik. Bu hafta aynı kanunun 6 ve 7. maddelerine göz attığımızda; özel uzmanlık mahkemeleri arasında olan Aile Mahkemelerinde görev yapan bu uzmanlar aracılığıyla tedavi odaklı çalışmaların yapılabileceği anlaşılmakta fakat uygulamada bilindiği kadarıyla daha çok boşanma ve sonuç odaklı işlevler üzerinde durulmaktadır. Tedavi odaklı çalışmanın önemi aslında suça sürüklenen çocuk sayı ve istatistiklerine bakıldığında son derece önem kazanmaktadır. Çocuk mahkemelerinde görülen davalara kabaca bakıldığında bile temelinde 'parçalanmış aile' sorununun yattığı göze çarpmaktadır. Bu haliyle şu gerçek önümüzde çok açık bir şekilde durmaktadır. Sosyal sorunlar birbirine bağlı ve birbirini tetikleyerek büyüyorlar. Boşanma olgusu çerçevesinde koruyucu önleyici çalışmaları yerine getiremediğimizde çocuk mahkemelerinde görülen dava sayısını beslemeye devam ediyoruz, suça sürüklenen çocukların rehabilitasyonunu sağlayamadığımız andan itibaren ise yetişkin suçluluğunu beslemeye ve büyütmeye başlıyoruz. Sosyal sorunlara bu pencereden baktığımızda yıllar içerisinde baş edilemez boyutlara ulaşan yetişkin suçluluğu, daha maliyetli ceza mahkemelerini, daha büyük adliye binalarını, daha çok zahmeti, daha çok toplumsal acıyı, daha çok güven sorununu ve kronikleşen toplumsal depresyonu besliyor büyütüyor...
Ülkemizde mevcut bir çok mevzuatın temel amacına bakıldığında çoğunlukla bireyin ve toplumun faydasına olduğu açıktır. Aile Mahkemeleri Kuruluş Kanunu tedavi odaklıyken süreç tespit odaklı geleneksel uygulamalarla devam etmektedir. Mevcut Çocuk Koruma Kanunu da uygulanabilmesi halinde son derece işlevsel ve sosyal sorunları en aza indirecek amaçları içermekteyken, uygulamada yaşanan aksamalar son derece hedef odaklı olan işlevlerin yerine getirilmesini engellemektedir. Daha büyük sosyal sorunları önleyemiyor ve sonrasında her açıdan daha büyük maliyetlerle uğraşmak zorunda kalıyorsak aile ve çocuklarla çalışan tüm kurumların ve profesyonellerin uzun uzun üzerine düşünmesi gereken bir denklem duruyor demektir önümüzde. Pencerenin diğer tarafında aile ve çocuklarla çalışan kurumlar karşısında Ağır Ceza Mahkemeleri, Cinayet Bürolar, Terörle Mücadele vb kurumlar çok daha önemli değil aslında. Daha önemli gibi duran bu kurumlarda uğraşılan sorunların muhataplarına bakıldığında, onların bir zamanlar bu toplumun çocukları oldukları ve bu toplum içinden var oldukları unutlmamalıdır. Günümüzde yirmi yıllık kredilerle konut alma ve ödeme cesareti gösteriliyorsa bahsetmeye çalıştığım dönüşüm için yirmi yıl değil sadece on beş yıl bile yeterli olacaktır.
Sonuç olarak çok açık ve net olarak önerim şudur: 'Aile ve çocuklarla' çalışan tüm kurumlar daha güçlü, daha özel, daha önemli konuma getirilmelidir.