Büyüleyici güzellikte orman manzarası izleyen kişi bir ressam ise; ne muhteşem tablolar yapacağını düşünür, bu kişi bir yazar ise; mükemmel romanlar yazabileceğine odaklanır, müzisyen ise besteler yapmak ister, bu kişi bir marangoz ise bu güzelliğe bakarken ne kadar da çok kereste olduğu düşüncesine kapılır.
Evlilik olgusunun sorumluluklarıyla birlikte geldiğini düşündüğümüzde, insanların hayatına sorumluluk yükleyen değişiklikler zorunlu olarak sorunlarını da yanında getirmektedir. Temelde bu meseleye 'evlilik' kavramını irdeleyerek bakmak gerekir fakat bu defa sonuçlar üzerinde beyin fırtınası yapalım istiyorum. Diğer yandan 'ülkemizde insanlar neden evlenir?' sorusunu tutalım zihnimizin bir köşesinde.
Kimse evlenirken boşanmayı aklının ucundan geçirmez çoğunlukla, işler yolunda gitmediğinde ise gündeme gelen ve evlilik birlikteliğinin son bulması anlamı taşıyan bu sosyolojik olgu son derece; karanlık, sıkıcı, bunaltıcı, yorucu, sorunlu, bilinmez, depresif, öfkeli, kinci ve nefret dolu bir yolculuğa dönüşür. Devamında her konuda fikri olan ve etrafımızı çevreleyen 'başkaları' önerilerde bulunmaya başlar ve bu öneriler daha çok 'boşanMA' girişiminin sorun olduğu yönünde vurgulanır. Bir boşanma yaşayan veya bu aşamaya gelmiş insanlar iyi bilir bu süreci: 'Olur mu canım ne boşanması, gül gibi çocuklarınız var, bizim ailede olmaz öyle şey, azıcık idare edin yahu, sonra ne yapacaksın sanki, mahkemesi, avukatı, nafakası, etraf ne der, başka biri mi var hayatında yoksa, ah canım ya çok üzüldüm, aldatma olayı mı yoksa, bu erkekler hep böyle, dul kadın olacaksın farkında mısın?...' Bu liste uzar gider. Haliyle çözümsüz durumlara çözüm olsun diye, kangrene dönüşmüş organı kesip hayata sağlıklı bir şekilde devam etmek yerine, 'dış sesler' dediğimiz bu samimi(!) öneriler kişiyi çözümsüzlük fikrine alıştırmaya başlar. Birey durumu normalleştirir, sindirir, zaman gerektiren danışmanlık yerine kangrene müdahale etmek için ertelemeyi ve ilaç kullanmayı tercih etmiştir artık. Bu kadarla bitmeyecek tabi; bu sarmal tekrarlayacak, her seferinde daha sertleşerek, daha derinleşerek devam edecek. Çünkü kişilerin içten içe, sesli düşünemese de sindiremediği, yutkunamadığı, cevabını bulamadığı soruları vardır zihninde. Asıl çatışmanın başladığı dönemdir bu; kişiye, kişinin kendi dışından gelen sesler tercih yaptırmıştır, kendi seçimi değildir bu, yatmıyordur aklına bir türlü...
Asıl çatışma dönemi herkes için geçerli olmayıp hayatını öylece tamamlayan binlerce evlilik olduğu gibi, sorgulamaya devam eden bireyler ise konu hakkında aylarca araştırma yapmaya başlar. Kişisel gelişim kitapları okumaya başlar, bazısı terapilere gider, bazısı falcılara, bazısı kendi kendine o zorluğu yaşar farkında olmadan. Öyle ya da böyle 'zorluklar geliştirir ve güçlendirir' doğal sonucu kişinin geçte olsa kendi seçim ve tercihlerini yapmasının başlangıcı olur. Kadın ve/veya erkek fark etmez, birey olarak boşanmanın sağlıklı olacağı fikri derinleşmiştir bu defa. Bu insan için 'dul kadın mı olacaksın, çocuklarına sahip çıkmayan özgürce yaşamak hevesinde olan baba mı olacaksın vb.' Cümlelerinin kendisiyle birlikte yaşamayacak olan başkalarına ait düşünceler olduğu fikri uyanmıştır bile.
Haliyle boşanmak sorun mu, çözüm mü, fırsat mı, şeklinde değiştirmek gerekir soruyu aslında. Soruna nereden (ressam, yazar, müzisyen, marangoz) baktığımız değiştirecektir cevabı. Bu duyguya gelen bireylerin kendi hallerine kalabilmeleri durumunda sağlıklı bir boşanma süreci çözümdür aslında, belki de evliliğin daha sağlıklı devam edebilmesi için bir FIRSAT, kim bilir.