n

n
n “Dante gibi ortasındayız ömrün” diyordu Cahit Sıtkı Tarancı.
n
n Çünkü “ İlahi Komedyayı” Dante Alighieri 35 yaşında yazmaya başlamıştır.
n
n Babam rahmetli olalı ise 35 gün oldu.
n
n Amellerinin sürekliliği için 35. gününde hayrına çeşme yaptırıyorduk.
n
n İçimden İlahi Komedya’nın 14.233 mısrasından dizeler geçiyordu…
n
n Bakara süresinden:“İnanıp yararlı işler yapanlar cennetliktir” ifadesi dilimin ucunda geziniyordu…
n
n Gazetemiz Yazı İşleri Müdürü telefonda:“ hocam yazınız gelmedi” diyordu.
n
n Doğru diyordu.
n
n Unutmuştum.
n
n Babam hayrına çeşme yaptırırken gerçekten de unutmuştum.
n
n KÖŞEMDE adlı köşeme yazı yazmalıydım.
n
n Yazamadım.
n
n Ateş düştüğü yeri yakıyordu.
n
n Boş sayfa bana bakıyor, ben boş sayfaya bakıyordum.
n
n Rahmetli babamı, hayırla anıyordum…
n
n Hakkında yazı yazmak istiyordum ancak yazdığım her cümleyi siliyordum.
n
n Çünkü beğenmiyordum.
n
n O an rahmetli dedemle ilgili Kuzeysu Dergisi nde yazmış olduğum yazı aklıma geldi.
n
n TEMELİMİZ KÜLTÜRDÜR adlı kitabımda yer alan bu yazıya baktım.
n
n (Temelimiz Kültürdür /Sayfa: 62 1996 Samsun Sanat Yayınları)
n
n Okumaya başladım.
n
n
n
n ***
n
n DEDEMİ ÖZLERKEN
n
n Pencereden bakıyorum…
n
n Lapa lapa kar yağıyor…
n
n Yağan karın yere düşmesini seyrediyorum…
n
n Yüreğimdeyse Petersburg gemisi gibi zehirli şiir dizeleri dolaşıyor...
n
n Hem de ölümle ilgili.
n
n Enver GÖKÇE bir şiir dizesinde “ölüm adın kalleş olsun” demiş. Kaçınılmaz sona ne ad verilirse verilsin değişir mi?
n
n Değişmez.
n
n Dedem öleli çok olmadı. Kaçınılmaz sona ulaştı. Yaşayan, soluk alan, konuşan ve bende emeği olan insan, artık bu dünyada yoktu.
n
n Dünyamızdan kopup toprak olmuştu..
n
n Dedemi ne çok özlüyorum bilseniz!
n
n Hastanede beni görünce ağlamıştı. Gözyaşlarını parmaklarımla silmiştim. Hala sımsıcak gözyaşlarını parmaklarımda hissederim… Ama artık ne gözyaşı, ne gülmesi ne de konuşması olacaktı. Sadece ben de yaşayan anıları olacaktı. Anılar yaşar mıydı? Yaşardı. Hem de belleğimizde, düşüncelerimizdi…
n
n Lapa lapa kar yağıyor hala. Hırçın bir rüzgar çıktı ulu orta. Kendini yerden yere vurarak; tutmaya başlayan karı kaldırıp, sisli ufuklara karıştırarak.
n
n Birdenbire bir acı oturdu yüreğimin ortasına. Karı seyretmekten vazgeçtim. Şöminenin karşısına oturdum. Dedemle konuşurken bu şöminede ateş ne güzel yanardı. Balık ızgaramızı yapar, anlamsız yaşama anlam katarcasına derin söyleşiler yapardık…
n
n Dedem olsaydı şimdi diyorum. Ne çok konuda konuşurduk. Konuşmamış mıydık yoksa? Hem de çook. Geçmişten, gelecekten, umuttan hayattan bahsederdik. Hele dinsel konular açıldı mı sohbetlerimiz gece yarılarına kadar uzardı.
n
n Çocukluğumun; Ankara, Polatlı,Samsun, Boğaziçi dörtgenindeki apayrı unutulmaz yaşanmışlığı köyümüz vermiştir. Hafta sonları doğanın muhteşem yalnızlığıyla baş başa kalmak için gittiğimde dedemle sohbetlerimiz kimi zaman metafizikleşirdi… Bazen de Kuvay-ı Milliye ruhunun yurt ve tarih içindeki önemine değinirdi…
n
n Gevrek gevrek gülerdi… Çocukları çok severdi… Çalışkan biriydi. “Emek” ve “Yemek” derdi… Güneş doğmadan kalkar, namazını kılar günlük işlere girişirdi.
n
n Dedeme çağdaş eserlerden ve evrensel başyapıtlardan sözederdim… Sevinirdi… “Okuyun kitap her şeyin temeli” derdi.
n
n Şimdiyse şöminenin karşısında ısınmış olduğumun bile farkında değilim. Rahmetli dedemi özlemiş olduğumdan mı, yoksa onu düşünüyor olmamdan mı nedir, yüreğimdeki acı kalktı.
n
n Tuhaf.
n
n Tuhaf olan ne diyeceksiniz. Kuşaklar arası anlaşmazlıklar; büyüklerle küçükler arasındaki uçurumlar günlük yaşamımızda bile sık sık görülürken; dedemle ben her konuda görüş alışverişinde bulunurduk…
n
n Çünkü, dedemle ben çağdaş özgürlüğün temelinin konuşmaktan geçtiğini bilirdik.
n
n Dedemi ne çok özlüyorum bilemezsiniz.
n
n ***
n
n Babamı da öyle…
n