Askerlik yapanlar
iyi bilir. Erler için
"iki pırpırlı" diye tabir edilen
çavuş;
içtima, sabah sporu,
mıntıka temizliği
ve nöbette
dediği dedik
bir askerdir...
Askeri hiyerarşideki
adı da "erbaş"tır...
Vatani görevini
ister "Mehmet Ağa", ister "Mehmet Bey" isterse de
"Mehmetçik" yapmış olsun,
herkes bir şekilde "çavuş fırçası"
yemiştir...
Bedelliler hariç elbette...
İşte o çavuş var ya
"Düz duvara tırmanılacak, tırman"
diye komut verdiğinde,
bir Allah'ın kulunun
itiraz etme şansı yoktur...
Burdur'da 33 yıl önce
kısa dönem askerlik yaptığım
sırada, çok ilginç şeylere
tanık olmuştum...
O yıllarda Hürriyet Haber Ajansı muhabiriyim
ve beni geçici olarak gurbetçilerin
bölüğüne yazıcı yapmışlardı...
Komutanımız rahmetli
Medet Başlılar'dı...
Esas bölüğümüzde
içtimaya çıkıyordum. İçtima sonrasında,
çavuşlar, "Kimler ziraat mühendisi? Öne çıksın"
dediğinde, "arazi" olmayı umut edenler,
akşam yorgun argın
dönüyordu. Meğer onlara
ağaç budatmışlardı...
Akşam, yemekhanede de
"Kimler elektrik-elektronik mühendisi?" diye sorulurdu.
Çavuş, onlara da televizyon açma-kapama görevi verirdi...
Bir başka gün, inşaat mühendisleri
çimento taşırdı...
HaberTürk Ankara Temsilcisi
Muharrem Sarıkaya da
o yıllarda Hürriyet Haber Ajansı'nda
muhabirdi. Zaman zaman görüşürdük. Ona da "gazeteci" olduğu için
gazete dağıttırıyorlardı...
Yani, askeriyede
emir-komuta zinciri içinde
"Çavuş" önemli biridir...
Ancak, onun da bir üstü vardır
ve o da astsubay çavuşun
verdiği emri sorgulayamaz!..
Sözü getireceğim
yeri tahmin ettiniz sanırım...
O gece er ya da erbaş
olsaydık, böyle bir emir
karşısında ne yapabilirdik?..
Hem de "tatbikat var"
denildiğinde...
15 Temmuz gecesi,
çok şeye yandım...
Milletin parasıyla alınan silahlarla
milletin üzerine helikopterden ateş açılması,
dünyanın tek "Gazi" unvanlı meclisi
ile devletin resmi kurum ve kuruluşlarının
bombalanması,
tanklarla insanların
ezilmesi, Cumhurbaşkanı'nın uçağının taciz edilmesi ve
Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanlarının
rehin alınması gibi...
Ama bir şeye daha
çok kahroldum...
Teslim olan o askerlerin
yerlerde yüzükoyun yatışı
çıplak olarak araçlara
bindirilişi, hakarete uğrayışları ve
darp edilişleriyle
ruh halim paramparça oldu...
Resmen içim kararmıştı...
Ne var ki polislerin
o askerlere bir ağabey gibi sevgiyle
sarılmaları ve
saldırılardan korumalarıyla
yüreğime ışık düştü...
Ağlamamak için
kendimi zor tuttum...
Masum Mehmetçiği bu hale getiren
kansızlara da
demediğimi bırakmadım...
Devletimizin
yöneticileri de
askerliğin yapısını
bilen insanlardır...
O gece vatandaşa silah çeken,
ateş eden ve kötü davrananların
haricinde; o Mehmetçiğin çoğu
masumdur...
O yüzden derim ki;
sözünü ettiğim
suçlara karışmayan
Mehmetçiği,
darbe yargılamasında
"muaf" tutmak;
devletin büyüklüğüne yakışan
adil bir davranış olacaktır...