Önceki yazımızda doğurganlık üzerinde rol oynayan faktörlerden bahsetmiştik. Bu konuyu güncel bir ek yaparak bitirmek istiyorum; 'bebek ölümleri ile doğurganlık arasındaki ilişki'.
Malum olduğu üzere dünyaya gelen her canlı yaratılış kanunları çerçevesinde neslini sürdürmek ister. Bunun için öncelikli şart dünyaya geldikten sonra hayatta kalmayı başarabilmektir. Allah (CC) bütün canlılara hayatta kalma ve yaşamlarını sürdürme konusunda türlü yetiler vermiştir. Kimi hızlı koşar hayatta kalır, kimi durduğu yerden zehir salgılar düşmanı yaklaşamaz. Bu kurallardan biri de nesli tehlikede olanların çok doğurması (yavrulaması), nesli (göreceli olarak) tehlikede olmayanların ise daha az doğurmasıdır.
Şimdi konuya gelelim: Gelişmiş ülkeler yıllardır (siz ister dünya kaynaklarını paylaşmak istemedikleri, ister sömürü, ister dinî inanç olarak rakip gördükleri için deyin fark etmez) geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerin nüfuslarının daha fazla artmasını istememektedirler. Nitekim ülkemiz de bundan nasibini almış, Batılı ülkeler yıllarca Türkiye nüfusunun artmaması için (başka hiçbir alanda vermedikleri ilaç ve araç gereci) aile planlaması (daha açık ifadeyle doğumların azaltılması) için bedava vermişlerdir.
Peki bu yöntemler işe yaramış mıdır? Tam olarak evet diyemeyiz.
Bir anne için doğurduğu çocukların 'kaçı yaşayacak' sorusu çok önemlidir. Nitekim iki nesil geriye gidin Türkiye'de kardeşlerden birkaç kişinin bebeklik veya çocukluk çağında ölmediği aile yok gibidir. Yedi tane doğurdum üçü öldü, dördü yaşıyor benzeri ifadeleri herkes büyüklerinden duymuştur. Bizim kuşakta bebek ölümleri azalmış, şimdiki genç kuşakta ise sağlıktaki gelişmeler, aşılarlar salgın hastalıkların önlenmesi, beslenme ve hijyen şartlarını düzelmesi gibi sebeplerle bebek ölümleri binde 10'ların altına gerilemiş, neredeyse gelişmiş ülke ortalamalarını yakalamış durumdayız.
Şimdi bu bakış açısıyla dünyaya bir göz atalım: Doğurganlığın en yüksek olduğu Nijer, Çad, Afganistan gibi ülkeler aynı zamanda bebek ölümlerinin de yüksek olduğu ülkelerdir. Gelişmiş Batılı ülkeler ise hem bebek ölümlerinin hem de doğurganlığın düşük seviyede olduğu ülkelerdir.
Bu sonuç bizi nereye götürür derseniz; bebek ölümlerini önlemeniz ya da azaltmanız durumunda (doğurduğunuz bebeğin hayatta kalma şansının artmasına bağlı olarak) doğurganlık düşmekte, buna bağlı olarak da o ülkede nüfus artış hızı gerilemekte, nüfus artışı kontrol altına alınabilmektedir.
Şimdi sıra can alıcı soruya geldi. Batılı ülkeler kimsenin gözyaşına bakmadan türlü silahlarla, savaş metotlarıyla Afrika'ya, Ortadoğu'ya saldırırken, çocukları katlederken UNİCEF (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu) ne yapar? Bir tarafta savaşlarda çocuklar ölürken, yoksullukla mücadele vb propagandalar eşliğinde Sahra altı Afrika ülkelerinde zenci çocukları niçin yaşatmak istiyor? Bu ikiyüzlü çabanın altında ne var? Afrikalı çocukları çok mu seviyorlar?
Bize göre hayır. Elbette insanlık ölmedi, bu işin insani bir tarafı da mutlaka vardır. Fakat asıl amaç 'bebek ölümlerini azaltmadıkça, doğurganlığı azaltamazsınız, doğurganlığı azaltmadıkça nüfus artışını kontrol edemezsiniz' gerçeğinde gizlidir.
Evet, artık aile planlaması gibi yöntemler geri kalmış ülkelerde etkili olmuyor. Fakat bebek ölümlerinin azaltılması geri kalmış ülkelerin nüfuslarını kontrol etmek, onların aşırı artarak Batının sömürmekte oldukları kaynaklarına ortak olmalarını engellemenin en kestirme yolu görünüyor. Biyolojik örnekleri hatırlayın; nesli tehlikede olanlar daha fazla çoğalıyor. Bebeklere yaşama garantisi verdiğinizde ise doğurganlık düşüyor
İşte 'daha az ölüm, daha az doğum (less die, less birth)' söyleminin arka planı budur.
Bu tespitler bizi 'o halde bebek ölümleri nüfus artışı için gereklidir' gibi bir sonuca götürmemelidir. Burada vurgulanmak istenen asıl amaç; dünya genelinde doğurganlığı düşürmenin, yani hızlı nüfus artışını önlemenin bir yolunun da bebek ölümlerini azaltmaktan geçtiğinin anlaşılmış olmasıdır.