Gıda fiyatlarındaki artış devam ediyor. Cebimize giren para artmadığı gibi, enflasyon karşısında eriyor ve satın alma gücümüz azalıyor. Madem ki maaşımızı / gelirimizi istediğimiz kadar arttıramıyoruz, bu durumda acaba gıda fiyatlarındaki artışı durdurabilir, ya da en azından yavaşlatabilir miyiz? Ülke ve millet olarak bunu nasıl başarabiliriz, bunun için ne yapmalıyız?
Elbette gıda fiyatlarında artışı önlemenin çaresi talep edilenden daha fazlasını üretmektir. Bunun için tarımda girdi fiyatlarını aşağı çekmek kadar halihazırda üretici durumda olan kırsal nüfusu kırda tutmak ve kente göçlerine sebep olan faktörleri ortadan kaldırmamız lazım.
Kırsal nüfusu kırda tutmak ve tarımsal üretimi arttırmak için coğrafî bakış açısıyla önerilerimizi maddeler halinde aşağıda sunuyoruz;
Öncelikle kırsal nüfusu ikiye ayırmamız gerekir; 'köylü nüfus' ve 'çiftçi nüfus'. Biz acizane köylü nüfusu; 'köyde kalan, tabiri caizse üretiyormuş gibi yapan ama kendine de faydası olmayan, daha çok para kazanmak için bilinçsizce ilaç ve gübre kullanan, piyasanın talebini dikkate almadan kafasına göre ekip biçen, gelişigüzel makineleşme nedeniyle faiz borcundan kurtulamayan, bir an önce şehre göç etmeyi düşünen, gençleri ek gelir için fırsat buldukça gurbete çıkanlar' olarak tanımlıyorum.
(Yine bize göre) çiftçi nüfus ise; 'geleceğini tarımda, yani köyünde ve toprağında gören, bunun için arazilerini koruyan ve kollayan, ilaç ve sair kimyasallarla topraklarının zehirlenmesine gönlü razı olmayan, mahsulünü ekerken Türkiye ve dünya piyasalarının taleplerini dikkate alan, bilimsel gelişmeleri takip eden, sair hususlarda kendilerine güvendiğimiz' vatandaşlarımızdır.
Köylü nüfus ve çiftçi nüfusu bu nedenlerle mutlaka birbirinden ayırmalıyız. Çiftçi nüfusu ne kadar gerekiyorsa ve ne istiyorlarsa verecek şekilde desteklemeliyiz. Fakat köylü nüfusa ne verirseniz verin köyde kalmayı düşünmediği için bir işe yaramayacaktır. Dahası şu kadar destek verdik ama bir netice alamadık diye biz suçlu duruma düşeriz. Yıllardır yapılan da zaten bu. Fakat geleceğini köyünde gören, torunlarını köyünde görmek isteyen, mal mülk paylaşımını ona göre yapan, toprağını nakış gibi işleyen insanların sayısını arttırmanın yollarını bulmalı, desteklerimiz bu kişilere olmalıdır.
Merak edenler iki büyük ovamıza yakından baksın. Gerek Bafra gerek Çarşamba ovalarında köylü nüfus ile çiftçi nüfustan kimleri kastettiğim kolayca anlaşılacaktır. Topraklarını fındığa terk ederek ekip biçme işini bırakan kırsal nüfus köylü nüfusa örnek teşkil ederken, seralarda ya da açık alanlarda yağmurda çamurda ailece yaz kış ayrı sebze üreteceğim diye hayatını toprağına adamış kişiler ise gerçek çiftçi nüfusumuzdur.
Bir diğer husus; büyükşehir belediyeleri ve geri kalan illerde valilikler köylere altyapı hizmetleri getirirken çiftçi nüfusun yoğun olduğu üretici köyleri koruyup kollasın. Onlara öncülük versin. Kimsenin kalmadığı, kalanların üretici olmadığı köyler için fazladan asfalt veya beton yollar yapmanın, bunun için kıt kaynaklarımızı üç beş kişinin kışın zoraki kaldığı köyler için harcamanın bir anlamı yok. Bu yatırımlarla köylü köye dönüp üretime geçecekse elbette sözüm olmaz. Fakat yapılan bu tür yatırımlar köyleri üretici değil de yazlık tatil beldesine çevirmekten başka işe yaramıyorsa o köyleri şimdilik ihmal edebiliriz. (Ayırım yapalım anlamında demiyorum, ülke olarak çok zengin olunca onu da yaparız, ama şimdi değil).
Yine bunun için öncelikle dejenere ettiğimiz köy ve mahalle kavramlarını derhal yerli yerine oturtmalıyız. Samsun dahil otuz büyükşehrin köylerine mahalle, köy yollarına cadde demenin bir anlamı yok. En azından köyleri (kentsel mahalleden ayırmak için) kırsal mahalle olarak bir an önce tanımlayalım. Yeni politikaları halk nezdinde karşılığı olmayan terimlere kurban etmeyelim.
Sonraki yazılarımda 'kırsal kesimde aylık sabit gelir ihtiyacı', 'köyünde oturmayan muhtarlar', 'kırda çiftçi olacak çocukların şehir lehine devşirilmesi' gibi hususlarla bu konuya devam edeceğim.